Gecen Üc renk serisinden kirmiziyi izledim demistim ya, ayni gün icinde üclemenin tüm filmlerini izledim. Bence gercekten güzel bi ücleme. 20 yillik olsalar da epey zamansizlar gibi. Benim ilgimi ceken bir noka oldu, hangi filmdeydi cok hatirlamiyorum, sokakta pazarcilar var, bagiriyorlar (yeminle gel vatandas gel domates 3 lira ses tonuyla bagiriyorlardi). Su AB'nin salak salak sokak saticilarina falan karsi kanunlari var ya, bok yiyin ya aman bir anda cok elit oldunuz sanki. Sokakta satici bagirmayinca, trende ciplak ayaklarini koltuga uzatip agzina sokarmiscasina sallayan almanlar da bir günde bitti cünkü, hi hii.
Yine kar yagiyor burada, hala kar yagiyor. 5 aydan fazla oldu, kar yagiyor. Sanirsin ki kutup cizgisinde yasiyoruz. Ulan bu kadar kar derdi cekeceksem, gider güzel güzel Iskandinav ülkelerinden birinde yasardim. Sehirler güzel, insanlar güzel (jantlar neden güzel olmasin hihihi :))....
evde 5 gündür yatiyor olmaktan sikildigim pek belli oldu mu bilemiyorum artik. Film izliyorum iste, misal dün Kill Bill vol.2 yi izledim, bastan sona izleyememistim de hic vol 2'yi (aslinda benim kill bill leri izlemeye calismam kendi icinde belgesel olabilir bence ya, neyse).
Bugünün sarkisi da su olsun: The Black Keys: Gold on the Ceiling
Bugün ne izlesem acaba? Buluruz elbet bir sey, bir süredir örmekte oldugum kazagin tek kolu ve yakasi falan kaldi. Nasilsa yaz gelmiyor buraya, acelemiz yok o acidan.
31 Mart 2013 Pazar
29 Mart 2013 Cuma
böyleli öyleli yazi
Simdi ben gecen pazar yazacaktim, diyecektim ki, gec kalmis olsam da sunu izledim: http://www.imdb.com/title/tt1227926/?ref_=sr_5 aman allaaam nasil kacirmisim daha önce izlememisim diyecektim, sonra hazir Nathan Fillion'dan girmisken sunu izledim diyecektim: http://www.imdb.com/title/tt0473308/ , ki bence cok güzel bir film, hele ki yönetmeninin filmi tamamlayamadan öldürüldügünü okuyunca falan cok üzüldüm diyecektim, sonra salak MOFU kayboldu!!!
apartmani, etrafi, karsimizdaki serayi, daglari taslari, apartmanin arkasindaki caliliklari, apartman yakinindaki katli otoparki (otoparktan cok garajlar aslinda) yani aklimiza gelen her yeri aradik, taradik. Kar yagdi sonra, delirdik. Gece uyumadik, gleir diye nöbet tuttuk. Ertesi gün laba gitmedim, gelirse evde olalim diye. Cöplerin icine baktik, belki biri ölüsünü atmistir diye, yakindaki dere yatagina baktik, her yere baktik, gece cikip bir daha sabah bir daha aradik. Ertesi gün ilanlar bastirdik, apartmanlara astik önce, sonra vete gittik sormaya, sonra sehrin biraz disindaki hayvan barinagina gittik ve hala kar yagiyordu ve her yer bembeyazdi. Eve dönüp etrafimizdaki bütün apartmanlara ilan astik bu kez, artik umudu kesmeye baslamistik. sonra saar 5 gibi (burada herkesin eve gelme saati isten, sabahlari karga bokunu yemeden ise basladiklarindan) biri aradi, meger arayan bizim apartmandan bir komsuymus ve bizim salak apartmanin icindeymis, gittik aldik aptal Mofuyu. Ne var noluyo ya alla alla tadinda geldi eve, balkon kapisina gidip miyavlamaya basladi, disari cikacakmis salak. bize kalsa hep apartmanin icinde degildi, apartmanda bir dairede tadilat var, bir sekilde oraya girdi ve onlar ertesi gün tadilata devam etmek icin kapiyi acinca apartmanin icine kacti aptal. Bizi cok ama cok korkuttu, bir de buralarda kediler kaybolsa ölürler onu farkettik, girip de icinde kalabilecekleri cok garaj var ve kalan hemen her yer de orman. O yüzden su anda sadece guru disari cikiyor, digerlerine izin vermiyoruz. sanirim balkonu kedi agiyla kapatmak su anda iyi bir cözüm olabilir. Bilemiyorum, kedileri hapsetmenin yarattigi vicdan azabi bir yanda, sokaga aliskin olmayan hayvanlarin canini tehlikeye atmanin vicdan azabi diger yanda.
Neyse, sonuc olarak salak Mofunun hicbir seyi yok, karda kista mofu aramaktan ben hasta oldum, 3 gündür evde yatiyorum. süper. degil mi? Sinüzit oldum yine, suratimdaki kemiklerin agrisi beni öldürüyor. Öyle isre, salak ve sacma bir hikaye bu.
almanya gibi firinciligi gelismis bir yerde kurupasta bulamiyor olmaktan muzdaribim. Yok mu ya benden baska hasta olunca cani tuzlu kurupasta ceken?
Neyse ben de firsattan istifade bir sekilde izlemedigim filmleri izliyorum iste. Misal dün prometheus'u izledim, tabii ki yine sezgilerimi hakli cikardim, sinemada izlemeyerek hicbir sey kaybetmemisim. Bugün yillardir izlemeliyim diye düsündügüm Üc renk serisinden Mavi'yi izledim (evet ayip bana, hala izlememistim, bazi seyleri izlemek isteyip bir iki kere izleyemeyince/aksilik cikinca falan vazgeciyorum ben). Bence cok basarili bir film ve hic de öyle amanallaamsanattananlarimamabufilmcoksikicidayanamiyorum degil. Ya da almanyada yasadiktan sonra fransizlari daha iyi anliyor ve fransiz olan herbir seye daha bir saygi duyuyor olabilirim, evet evet olaibilirim.
Beni arayan komsum cok kibardi ve hayvan barinagindaki kadin cok canayakindi. bir kez daha benim birlikte calistigim almanlarin (esasinda genel olarak neuroscience ile ugrasan insanlarin) tuhaf ve sosyal becerilerden yoksun oldugunu farkettim.
gecen cumartesi aksami da bir cafede otururken 6 yasindayken türkiyede 23 nisan kutlamalarina katilmis bir kadin (tahminimce benim yaslarimda falan) ve onun smokin giymis babasi ve annesiyle tanistik (annesi smokin giymiyordu tabii). Cok sevecen insanlardi ve Türkiyeyi benden iyi gezmislerdi. Bir de bir kac kelime türkce ögrenmisler, bunlardan biri de kiza kücükken ögrettikleri ekmek nerede sorusu idi, hala hangi akla hizmet öyle bir cümle ögretmisler merak etmekteyim.
böyle iste.
apartmani, etrafi, karsimizdaki serayi, daglari taslari, apartmanin arkasindaki caliliklari, apartman yakinindaki katli otoparki (otoparktan cok garajlar aslinda) yani aklimiza gelen her yeri aradik, taradik. Kar yagdi sonra, delirdik. Gece uyumadik, gleir diye nöbet tuttuk. Ertesi gün laba gitmedim, gelirse evde olalim diye. Cöplerin icine baktik, belki biri ölüsünü atmistir diye, yakindaki dere yatagina baktik, her yere baktik, gece cikip bir daha sabah bir daha aradik. Ertesi gün ilanlar bastirdik, apartmanlara astik önce, sonra vete gittik sormaya, sonra sehrin biraz disindaki hayvan barinagina gittik ve hala kar yagiyordu ve her yer bembeyazdi. Eve dönüp etrafimizdaki bütün apartmanlara ilan astik bu kez, artik umudu kesmeye baslamistik. sonra saar 5 gibi (burada herkesin eve gelme saati isten, sabahlari karga bokunu yemeden ise basladiklarindan) biri aradi, meger arayan bizim apartmandan bir komsuymus ve bizim salak apartmanin icindeymis, gittik aldik aptal Mofuyu. Ne var noluyo ya alla alla tadinda geldi eve, balkon kapisina gidip miyavlamaya basladi, disari cikacakmis salak. bize kalsa hep apartmanin icinde degildi, apartmanda bir dairede tadilat var, bir sekilde oraya girdi ve onlar ertesi gün tadilata devam etmek icin kapiyi acinca apartmanin icine kacti aptal. Bizi cok ama cok korkuttu, bir de buralarda kediler kaybolsa ölürler onu farkettik, girip de icinde kalabilecekleri cok garaj var ve kalan hemen her yer de orman. O yüzden su anda sadece guru disari cikiyor, digerlerine izin vermiyoruz. sanirim balkonu kedi agiyla kapatmak su anda iyi bir cözüm olabilir. Bilemiyorum, kedileri hapsetmenin yarattigi vicdan azabi bir yanda, sokaga aliskin olmayan hayvanlarin canini tehlikeye atmanin vicdan azabi diger yanda.
Neyse, sonuc olarak salak Mofunun hicbir seyi yok, karda kista mofu aramaktan ben hasta oldum, 3 gündür evde yatiyorum. süper. degil mi? Sinüzit oldum yine, suratimdaki kemiklerin agrisi beni öldürüyor. Öyle isre, salak ve sacma bir hikaye bu.
almanya gibi firinciligi gelismis bir yerde kurupasta bulamiyor olmaktan muzdaribim. Yok mu ya benden baska hasta olunca cani tuzlu kurupasta ceken?
Neyse ben de firsattan istifade bir sekilde izlemedigim filmleri izliyorum iste. Misal dün prometheus'u izledim, tabii ki yine sezgilerimi hakli cikardim, sinemada izlemeyerek hicbir sey kaybetmemisim. Bugün yillardir izlemeliyim diye düsündügüm Üc renk serisinden Mavi'yi izledim (evet ayip bana, hala izlememistim, bazi seyleri izlemek isteyip bir iki kere izleyemeyince/aksilik cikinca falan vazgeciyorum ben). Bence cok basarili bir film ve hic de öyle amanallaamsanattananlarimamabufilmcoksikicidayanamiyorum degil. Ya da almanyada yasadiktan sonra fransizlari daha iyi anliyor ve fransiz olan herbir seye daha bir saygi duyuyor olabilirim, evet evet olaibilirim.
Beni arayan komsum cok kibardi ve hayvan barinagindaki kadin cok canayakindi. bir kez daha benim birlikte calistigim almanlarin (esasinda genel olarak neuroscience ile ugrasan insanlarin) tuhaf ve sosyal becerilerden yoksun oldugunu farkettim.
gecen cumartesi aksami da bir cafede otururken 6 yasindayken türkiyede 23 nisan kutlamalarina katilmis bir kadin (tahminimce benim yaslarimda falan) ve onun smokin giymis babasi ve annesiyle tanistik (annesi smokin giymiyordu tabii). Cok sevecen insanlardi ve Türkiyeyi benden iyi gezmislerdi. Bir de bir kac kelime türkce ögrenmisler, bunlardan biri de kiza kücükken ögrettikleri ekmek nerede sorusu idi, hala hangi akla hizmet öyle bir cümle ögretmisler merak etmekteyim.
böyle iste.
22 Mart 2013 Cuma
break a mirror, roll a dice
http://www.youtube.com/watch?v=fEyimFDZBro
Bence bu sarkinin bana anlattigi sey, baharin gelmis olmasi. evet evet- böyle Taksimden Karaköy'e ya da findikli'ya yürümek, denizi gömek falan.sergi gezmek falan da cabasi olabilir, Istanbul modern'in cafesine oturup Creme Brulee yemeyi düsünüp hic yapmamak da olabilir.
Gerceklere dönecek olursak, hava disarida bir bahar sabahiymiscasina aldatacak kadar günesli, ancak -1 derece. Ve karli bir haftasonu bizi beklemekte.
Amaan, kalkip bir kahve daha icmeli, dus almali ve laba gitmeye hazirlanmaliyim.
Bence bu sarkinin bana anlattigi sey, baharin gelmis olmasi. evet evet- böyle Taksimden Karaköy'e ya da findikli'ya yürümek, denizi gömek falan.sergi gezmek falan da cabasi olabilir, Istanbul modern'in cafesine oturup Creme Brulee yemeyi düsünüp hic yapmamak da olabilir.
Gerceklere dönecek olursak, hava disarida bir bahar sabahiymiscasina aldatacak kadar günesli, ancak -1 derece. Ve karli bir haftasonu bizi beklemekte.
Amaan, kalkip bir kahve daha icmeli, dus almali ve laba gitmeye hazirlanmaliyim.
19 Mart 2013 Salı
sabah sarkisi seysi
Bu da bu sabahin sarkisi olsun.
Salak almanyada telif haklari bokundan dinleyemeyenler icin de suradan gelsin.
Sabah trafiginde dinlenen radyo programi kivamina da geldik ya, tamamdir.
Saat 9:15, daha dus alicaz da laba gidecegiz de ohooo. napayim, nasil olsa aksam 9:15e kadar oradayim, almanca kursu sagolsun. 12 saat orada kalmak da epey yorucu ve depresif olabiliyor.
Hahaha, ekseni acayim dedim (sabahtan beri dinliyordum da ara vermistim), comfortably numb caliyor su anda. Eksen sen bana ne anlatmaya calisiyorsun?
Dün almanca dersinde izedigimiz alman filmlerini konusurken The Edukators dedim, hoca anlamadi tabii. Ben bakayim dedim, eve gelince baktim, ulan ben bunun almancasini niye ve nasil aklimda tutayim ki oldum-gerci turkcesi basligi sahaneydi- kanli duvar. Hatirladigim kadariyla epey dalga gecmistik. Neyse, hatirladigim kadariyla güzel ve ilginc bir filmdi, bilenler bilmeyenlere...
Ayni yönetmenin diger filmlerini hic duymamisim ve en azindan birinin imdb puani 7nin üstünde. hmms. ingilizce altyazili bulsak da izlesek.
imdblerde kaybolup hmm, izlenebilirmis dedigim bir sürü alman filmi buldum, aferin bana.
hava günesli, soguk ve rüzgarli. En azindan günes var, o da bir seydir.
Bir de etrafimdaki ergen insanlar azalarak bitse ya, olma mi?
Salak almanyada telif haklari bokundan dinleyemeyenler icin de suradan gelsin.
Sabah trafiginde dinlenen radyo programi kivamina da geldik ya, tamamdir.
Saat 9:15, daha dus alicaz da laba gidecegiz de ohooo. napayim, nasil olsa aksam 9:15e kadar oradayim, almanca kursu sagolsun. 12 saat orada kalmak da epey yorucu ve depresif olabiliyor.
Hahaha, ekseni acayim dedim (sabahtan beri dinliyordum da ara vermistim), comfortably numb caliyor su anda. Eksen sen bana ne anlatmaya calisiyorsun?
Dün almanca dersinde izedigimiz alman filmlerini konusurken The Edukators dedim, hoca anlamadi tabii. Ben bakayim dedim, eve gelince baktim, ulan ben bunun almancasini niye ve nasil aklimda tutayim ki oldum-gerci turkcesi basligi sahaneydi- kanli duvar. Hatirladigim kadariyla epey dalga gecmistik. Neyse, hatirladigim kadariyla güzel ve ilginc bir filmdi, bilenler bilmeyenlere...
Ayni yönetmenin diger filmlerini hic duymamisim ve en azindan birinin imdb puani 7nin üstünde. hmms. ingilizce altyazili bulsak da izlesek.
imdblerde kaybolup hmm, izlenebilirmis dedigim bir sürü alman filmi buldum, aferin bana.
hava günesli, soguk ve rüzgarli. En azindan günes var, o da bir seydir.
Bir de etrafimdaki ergen insanlar azalarak bitse ya, olma mi?
18 Mart 2013 Pazartesi
Uprising
*Baslik Muse sarkisi olan Uprising'e güzellemedir, valla kimseyi isyana davet ettigim yok (at least not yet).
Böyle bir anda kahvalti ediyorken, müzik dinliyorken, haberleri okuyorken falan vurur, gözünün önüne Istiklal caddesinin alt sokaklari gelir, hava güzellesmistir diye düsünürsün, heyecan duyarsin, bok varmis gibi pazartesi sabahi sendromuna Istanbul özlemini eklersin: Istanbul özlemi- sehirde olmayi, Istanbul'u, arkadaslarini, havanin güzel olmasini, havanin güzel olmasindan duydugun heyecani, gezmeyi falan özlemek iste. sictigimin köyünde hava 3 derece, karla karisik yagmurlu hala- bok var cünkü. Istanbul 11 dereceymis
Gezmek gerek, yeni yollar yeni insanlar tanimak gerek.
Para olmadan gezmeyi severdim Istanbul'da, minimum bütceye ne yapilabilir konulu sahane mühendislik calismalarimizi- H. bir de mühendisligi sevmedigini söylüyor. Ya da yolda sans eseri gördügümüz sergilere girmeyi. Sacma sapan vintage dükkanlarda falan al(a)mayacagim seylere bakmayi- genelde göcebe yasam tarzi benimsemis bir insan olarak, fonksiyonu olmayan seyler almak konusunda büyük bir sorunum var. minimal esya ve fonksiyonu olsun ve tasinamayacak kadar büyük olanlar gözden cikarilabilir olsun. Zaten sahip olmak sacma bir olay sanki.
almanca sevmiyorum misal, burada yasamak istemedigimden gereksiz geliyor. ingilizce biliyoruz ya iste. aslinda Almancanin anadil olarak konusuldugu ülkelerin hicbirinde malum nedenlerden dolayi yasamak istemiyorum. hayattan keyif almayacaksam ben öyle bilimin icine edeyim, degil mi?
Dün Kelebek etkisini izledim, imdb puanina bakip belki burun kivirmakla ben bir seyler kaciriyorumdr diye, yok bir sey kacirmiyormusum kendi kendime onu kanitlamis oldum sadece.
Bir de vegan cheesecake yaptim. bence güzel oldu. internette gördügüm tarifleri evdeki malzemelerle harmanladim: hamurunda kuru erik ve hurma, ceviz, hindistan cevizi (kuru, rendelenmis olarak satilanlar), biraz un ve biraz yag vardi. Dolgu kisminda 1 paket tofu, 1 pakete yakin soya kremasi (daha az konabilir), bir kasik olmasi gerekirken daha fazla konmus limon suyu (1 yemek kasigi ölcüsüne uymak gerek), biraz hindistan cevizi yagi, biraz agave surubu, vanilya vardi. 1 saate yakin pisirdim sanirim, üstü kizarsin diye. sonra sogutup önce dolaba, sonra biraz buzluga kaldirdim. Bence üzerine baska bir sey koymamamiza ragmen güzel olmistu-tabii karameldi marmelatti öyle soslarla daha cilginli olabilir.
Neyse, pazartesi sabahi sendromunu yenip su boktan havada evden cikip laba gitmek gerek, sabah pöff yine mi pazartesi diye uyandim zaten.
Böyle bir anda kahvalti ediyorken, müzik dinliyorken, haberleri okuyorken falan vurur, gözünün önüne Istiklal caddesinin alt sokaklari gelir, hava güzellesmistir diye düsünürsün, heyecan duyarsin, bok varmis gibi pazartesi sabahi sendromuna Istanbul özlemini eklersin: Istanbul özlemi- sehirde olmayi, Istanbul'u, arkadaslarini, havanin güzel olmasini, havanin güzel olmasindan duydugun heyecani, gezmeyi falan özlemek iste. sictigimin köyünde hava 3 derece, karla karisik yagmurlu hala- bok var cünkü. Istanbul 11 dereceymis
Gezmek gerek, yeni yollar yeni insanlar tanimak gerek.
Para olmadan gezmeyi severdim Istanbul'da, minimum bütceye ne yapilabilir konulu sahane mühendislik calismalarimizi- H. bir de mühendisligi sevmedigini söylüyor. Ya da yolda sans eseri gördügümüz sergilere girmeyi. Sacma sapan vintage dükkanlarda falan al(a)mayacagim seylere bakmayi- genelde göcebe yasam tarzi benimsemis bir insan olarak, fonksiyonu olmayan seyler almak konusunda büyük bir sorunum var. minimal esya ve fonksiyonu olsun ve tasinamayacak kadar büyük olanlar gözden cikarilabilir olsun. Zaten sahip olmak sacma bir olay sanki.
almanca sevmiyorum misal, burada yasamak istemedigimden gereksiz geliyor. ingilizce biliyoruz ya iste. aslinda Almancanin anadil olarak konusuldugu ülkelerin hicbirinde malum nedenlerden dolayi yasamak istemiyorum. hayattan keyif almayacaksam ben öyle bilimin icine edeyim, degil mi?
Dün Kelebek etkisini izledim, imdb puanina bakip belki burun kivirmakla ben bir seyler kaciriyorumdr diye, yok bir sey kacirmiyormusum kendi kendime onu kanitlamis oldum sadece.
Bir de vegan cheesecake yaptim. bence güzel oldu. internette gördügüm tarifleri evdeki malzemelerle harmanladim: hamurunda kuru erik ve hurma, ceviz, hindistan cevizi (kuru, rendelenmis olarak satilanlar), biraz un ve biraz yag vardi. Dolgu kisminda 1 paket tofu, 1 pakete yakin soya kremasi (daha az konabilir), bir kasik olmasi gerekirken daha fazla konmus limon suyu (1 yemek kasigi ölcüsüne uymak gerek), biraz hindistan cevizi yagi, biraz agave surubu, vanilya vardi. 1 saate yakin pisirdim sanirim, üstü kizarsin diye. sonra sogutup önce dolaba, sonra biraz buzluga kaldirdim. Bence üzerine baska bir sey koymamamiza ragmen güzel olmistu-tabii karameldi marmelatti öyle soslarla daha cilginli olabilir.
Neyse, pazartesi sabahi sendromunu yenip su boktan havada evden cikip laba gitmek gerek, sabah pöff yine mi pazartesi diye uyandim zaten.
17 Mart 2013 Pazar
zaten sacma seyler hep ayni anda olur adli Murphy uyarlamasi
Gecen pazartesiden beri yazmamisim. Gecen hafta hava cok güzeldi ya hani, sonra bu hafta paso kar yagdi. Kar yadi, günes acti, kar ygdi günes acti gibi salak bir sira izledi hava. Carsamba günü eve biraz erken gelmistim (haftada iki gün almanca kursum oldugundan eve cok gec gleiyorum, o yüzden bazi günler erken gelmek istiyor canim). Benim bankam, kendilerine Bleda'yi yeni müsteri olarak getirdigimden bize hediye verdi, biz de katalogdan elektrik süpürgesi secmistik (bizdeki süpürge cok boktan bir sey oldugundan 3 kediyla basa cikmakta yetersiz kaliyor). Süpürgeyi getirmisler, beni evde bulamayinca komsulardan birine birakmislar (kadini tanimiyorum, burada böyle salak bir uygulama var). bana da kagit birakmislar, komsunun soyadinin yazili oldugu, kadinin zilini calsim, gidip paketimi aldim. Eve geldim süpürgeyi denedik, biraz vakit gecirdik evde- yarim saat falan gecmisti sanirim. Sonra Bleda panjurlari kapatmaya kalkti, disarida polis arabasi görmüs, sonra bakmis, polis, ambulans, paramedikler ve yan komsunun terasinda yerde yatan bir adam. Bana söyledi, önce inanamadim. Sonra camdan bakmaya basladik. sanirim paramedikler hala adami muayene ediyorlardi biz bakmaya basladigimizda- o kadar yeniydi olay. Neden bu kadar yavaslar diye düsündüm (bu arada adamin kafasini göremiyorduk, ben sadece bacaklarini görebiliyordum). Sonra adami neden götürmüyorlar diye düsündüm, sonra paramedikler uzaklasti, hicbir seyyapmadiklarinda anladik adamin öldügünü. Polisler cogaldi, Bledanin dedigine göre adamin üstünde sadece ic camasiri vardi- ve disarida kar yagiyor. Anladigimiz kadariyla üst katlardan düsmüs ya da atlamis ya da ittirilmis. sonuc olarak ne oldugunu hala bilmiyoruz. saatlerde yatti orada, saatlerde durdu polisler, telefonla konusup aglayan bir kadin vardi. ve disarida apartmana girip cikan insanlar ne olaya, ne kadina dönüp bakmadilar bile. yani gidip polise sorsak mi ne olmus ya da kadina sorsak mi bir seye ihtiyaci var mi diye düsündük, cesaret edemedik. Ne tuhaf yer lan burasi, ben diyorum, almanyadaki insanlar sosyal acidan sakat diye, bence hala savas sonrasi stres bozuklugu falan yasiyorlar topluca. yok yani, baska almanlara soruyorum olayi, kafamda tartiyorum, ölcüyorum, baska aciklamasi olamaz bunun, Ben burayi sevmiyorum, bu insanlarla yasamak istemiyorum özetle. Neyse, ertesi sabah gördük ki, o zavalli komsunun balkonu/terasi bahcesi kan icinde ( o kadar cok kan vardi ki, kuruyup pihtilasmamsti daha). P kani öylece 24 saatten fazla biraktilar, polis arastirdigi icin falan degil, muhtemelen sadece kimin sigortasi ödeyecek diye karar verilmeye calisildigindan, sictigimin ülkesinde te önemli sey para anasini satayim, o yüzden de hepsi yalniz ölüyor, cesetleri kokusana kadar da kimse öldüklerini bile farketmiyor. Neyse, ertesi sabah deli gibi kar yagmisti, bokum gibi soguktu ve iki temizlik iscisi sabahin 7sinde baslayarak nihayet temizledi oralari 8taminimde iscilerden en az biri türktü). bu sabahin 7sinde buzz gibi havada calistirmaya baslamalari da ayri bir tuhaf geliyor bana, 7-16 calisacaginiza normal insanlar gibi 9-18 calissaniz belki hepiniz bu kadar lanet, bu kadar suratsiz ve mutsuz olmazsiniz. bahcedeki topragi, balkondaki taslari falan degstirdiler, adam oraya hic düsmemis, hic ölmemis gibi oldu. Ne tuhaf. Adami duymamis olmamiz da tuhaf, hic mi sesi cikmadi düserken? O terasin oldugu evde oturanlara üzüldüm asil, ne büyük travma diye.
Neyse, kedileri iki gün disari cikarmadik tabii, sonra disari cikarmaya basladik cuma günü tekrardan. cuma gecesi guru en son disaridan geldiginde onu severken sirtinda bir sertlik geldi elime (sanirim bir önceki gün de gelmisti de belki yaprak parcasi falandir diye önemsememistim). Bledaya bir baktik ki o da ne-kene! Bir delirdik, burada henüz vetimiz yok(tu). bütün yatagi destik, kene var midir diye, kedilere baktik, kedileri yatak odasina almadik falan, sabahi zor ettik. interneti yadimiyla ve bir iki arkadasin önerisiyle buldugum vetlerden birini aradim (daha önce bir vete gitmistim burada, ama orasi hakkindaki yorumlar korkunc, cok pahali ve yanlis teshis koyuyorlar tadinda, ben de bir yara kremi almistim oradan ve memnun kalmadim). Benim patronun kedisi icin gittigi bir vet var, orayi önermisti, orasi da cok pahali gözükti gözüme- Neyse bu kadin az biraz ingilizce konusuyor, önemli olan anlasmak sonucta, anlasabiliyoruz. Bize ve kediye cok iyi davrandi, zaten gidince hemen burada hangi enstitüde calistigimi sordu- ingilizce konusmak isteyince. Isini biliyor yani, ama bana kibar davrandigi sürece beni gercekten sevip sevmemesi insanlarin, zerre kadar umrumda degil. Burada kene cok oluyormus ve türkiyedeki akdar kötü degilmis, kendimiz cikarmayi ögrenmeli ve bu kadar panik yapmamaliymisiz. Dis parazit tedavisi de her zamamn %100 etkili olmuyormus. O yüzden biz de bir kene cimbizi alacagiz ve kediler disari cikip geldikce kontrol edecegiz, ne yapalim. Vet kediyi muayene etti, keneyi cikardi, ic parazit dis parazit uygulamalari ve karma ve kuduz asilarini yapti. Ayrica evdeki diger iki kedi icin de ic ve dis parazit ilaclari aldik. Toplamda 72 euro verdik. 170 TL kadar yani. Bence Türkiyede verecegimiz paradan az bile olabilir bu kadar uygulama icin, ki sonucta biz 150-200 euro tutar herhalde diye endiseleniyorduk. Bence cok iyi oldu bu is. Iyi bir veteriner bulmus olmak da inanilmaz rahatlatti bizi.
Kötü ve iyi haberler bir arada yani. Bu arada deneylerime Hazirandan önce tekrar baslayamayacgimi ögrendim, o biraz kötü oldu Demek ki bütün yaz it gibi calisacagim. Pöff. Yazak adar da elimdeki makaleyi bitirip submit etmeli ve diger makaleyi yazmaya baslamaliyim. Bir abstract yazmam gerek ve belki buradaki diger scanmnerda bos zaman bulabilirsem 5-6 kisi scan etmem gerekecek. Umarim cok stres olmadan hepsini halledebilirim.
Neyse, kedileri iki gün disari cikarmadik tabii, sonra disari cikarmaya basladik cuma günü tekrardan. cuma gecesi guru en son disaridan geldiginde onu severken sirtinda bir sertlik geldi elime (sanirim bir önceki gün de gelmisti de belki yaprak parcasi falandir diye önemsememistim). Bledaya bir baktik ki o da ne-kene! Bir delirdik, burada henüz vetimiz yok(tu). bütün yatagi destik, kene var midir diye, kedilere baktik, kedileri yatak odasina almadik falan, sabahi zor ettik. interneti yadimiyla ve bir iki arkadasin önerisiyle buldugum vetlerden birini aradim (daha önce bir vete gitmistim burada, ama orasi hakkindaki yorumlar korkunc, cok pahali ve yanlis teshis koyuyorlar tadinda, ben de bir yara kremi almistim oradan ve memnun kalmadim). Benim patronun kedisi icin gittigi bir vet var, orayi önermisti, orasi da cok pahali gözükti gözüme- Neyse bu kadin az biraz ingilizce konusuyor, önemli olan anlasmak sonucta, anlasabiliyoruz. Bize ve kediye cok iyi davrandi, zaten gidince hemen burada hangi enstitüde calistigimi sordu- ingilizce konusmak isteyince. Isini biliyor yani, ama bana kibar davrandigi sürece beni gercekten sevip sevmemesi insanlarin, zerre kadar umrumda degil. Burada kene cok oluyormus ve türkiyedeki akdar kötü degilmis, kendimiz cikarmayi ögrenmeli ve bu kadar panik yapmamaliymisiz. Dis parazit tedavisi de her zamamn %100 etkili olmuyormus. O yüzden biz de bir kene cimbizi alacagiz ve kediler disari cikip geldikce kontrol edecegiz, ne yapalim. Vet kediyi muayene etti, keneyi cikardi, ic parazit dis parazit uygulamalari ve karma ve kuduz asilarini yapti. Ayrica evdeki diger iki kedi icin de ic ve dis parazit ilaclari aldik. Toplamda 72 euro verdik. 170 TL kadar yani. Bence Türkiyede verecegimiz paradan az bile olabilir bu kadar uygulama icin, ki sonucta biz 150-200 euro tutar herhalde diye endiseleniyorduk. Bence cok iyi oldu bu is. Iyi bir veteriner bulmus olmak da inanilmaz rahatlatti bizi.
Kötü ve iyi haberler bir arada yani. Bu arada deneylerime Hazirandan önce tekrar baslayamayacgimi ögrendim, o biraz kötü oldu Demek ki bütün yaz it gibi calisacagim. Pöff. Yazak adar da elimdeki makaleyi bitirip submit etmeli ve diger makaleyi yazmaya baslamaliyim. Bir abstract yazmam gerek ve belki buradaki diger scanmnerda bos zaman bulabilirsem 5-6 kisi scan etmem gerekecek. Umarim cok stres olmadan hepsini halledebilirim.
11 Mart 2013 Pazartesi
Paul (film)
Dün Paul'u izledim. imdb linki söyle
Güzel ve eglenceli bir filmdi bence. Zaten Simon Pegg ile Nick Frost oynuyor (bilmeyenler icin not: Shaun of the Dead'de oynayan ikili). Oynamakla da kalmayip senaryoyu falan da yazmislar her zamanki gibi, neyse.
Komik ve macerali uzayli(alien) filmi olarka siniflandirilabilir kendisi.
Bir de uzun zamandan beri ilk kez ayni gün icinde ve uyuyakalmadan bir film bitirdim, aferin bana.
Bu arada google bugün Douglas Adams anisina bir doodle yapmis ki, tadindan yenmiyor. bilenler bilmeyenlere...
Bugün facebooklarda kaybolmusken, ben master yaparken ayni bölümde doktora yapan bir hatuna rastladim. Kendisi doktorayi bitirmis, muglaya tasinmis ve orada cocuk büyütüyor anladigim kadariyla. Bazen diyorum ya acaba hayati cok mu ciddiye aliyorum diye, yani iste burada yok hava bok gibi yok bilmemne soyleniyorum ya hep, düsünüyorum, baska hayatlarin mümkün lduguna kendimi nasil ikna etmeli de nasil hep hatirlatmali kendime bunu?
Neyse ben gideyim, daha dus alacagim da laba gidecegim ohooo.
Güzel ve eglenceli bir filmdi bence. Zaten Simon Pegg ile Nick Frost oynuyor (bilmeyenler icin not: Shaun of the Dead'de oynayan ikili). Oynamakla da kalmayip senaryoyu falan da yazmislar her zamanki gibi, neyse.
Komik ve macerali uzayli(alien) filmi olarka siniflandirilabilir kendisi.
Bir de uzun zamandan beri ilk kez ayni gün icinde ve uyuyakalmadan bir film bitirdim, aferin bana.
Bu arada google bugün Douglas Adams anisina bir doodle yapmis ki, tadindan yenmiyor. bilenler bilmeyenlere...
Bugün facebooklarda kaybolmusken, ben master yaparken ayni bölümde doktora yapan bir hatuna rastladim. Kendisi doktorayi bitirmis, muglaya tasinmis ve orada cocuk büyütüyor anladigim kadariyla. Bazen diyorum ya acaba hayati cok mu ciddiye aliyorum diye, yani iste burada yok hava bok gibi yok bilmemne soyleniyorum ya hep, düsünüyorum, baska hayatlarin mümkün lduguna kendimi nasil ikna etmeli de nasil hep hatirlatmali kendime bunu?
Neyse ben gideyim, daha dus alacagim da laba gidecegim ohooo.
10 Mart 2013 Pazar
Konstanz gezisi
1 haftadir falan hava sahane(idi) buralarda, 17-18 derecelerde, tadindan yenmez modundaydi. Biz de dün 5 kisilik eyalet bileti kullanarak Konstanz'a gezmeye ve Bodensee gölünü görmeye gittik.
Konstanz Tübingen kadar bir üniversite sehri. Özelligi Bodensee (Constance) gölünün yaninda olmasi ve Isvicre sinirinda olmasi. Sinirda oldugundan olsa gerek, alisveris yapacak bir sürü yer var, hatta alisveris merkezi falan var (bu büyüklükteki bir sehir icin sasirtici). Gercek sehir havasi var yani, hava da güzel oldugundan bir sürü insan gelmis, epey de turistik bir yer. Sinirda oldugundan Isvicreden ve Avusturyadan gelen de bir sürü insan var. Ayrica göl bambaska bir hava katiyor tabii ki sehre. Yani su kenarinda ve sehir gibi sehir, bence almanya icin oldukca standartlarin üstündeydi. Yazin gidilir, haftasonu kamp yapilir falan, bir de bisikletleri götürürsek tadindan yenmez :) Üniversitesi de Tübingen gibi cluster of excelence icinde secilmis, of of of of :)
Neyse temsili foto suradan:
Gerci benim calisabilecegim, ilgimi ceken bir alan yok üniversitede, olsun.
Konstanz Tübingen kadar bir üniversite sehri. Özelligi Bodensee (Constance) gölünün yaninda olmasi ve Isvicre sinirinda olmasi. Sinirda oldugundan olsa gerek, alisveris yapacak bir sürü yer var, hatta alisveris merkezi falan var (bu büyüklükteki bir sehir icin sasirtici). Gercek sehir havasi var yani, hava da güzel oldugundan bir sürü insan gelmis, epey de turistik bir yer. Sinirda oldugundan Isvicreden ve Avusturyadan gelen de bir sürü insan var. Ayrica göl bambaska bir hava katiyor tabii ki sehre. Yani su kenarinda ve sehir gibi sehir, bence almanya icin oldukca standartlarin üstündeydi. Yazin gidilir, haftasonu kamp yapilir falan, bir de bisikletleri götürürsek tadindan yenmez :) Üniversitesi de Tübingen gibi cluster of excelence icinde secilmis, of of of of :)
Neyse temsili foto suradan:
Gerci benim calisabilecegim, ilgimi ceken bir alan yok üniversitede, olsun.
4 Mart 2013 Pazartesi
sikildikca bunaldikca
Sunu okuyalim degil mI? ozellikle de FEELINGS OF INFERIORITY kismini:
http://cyber.eserver.org/unabom.txt
http://cyber.eserver.org/unabom.txt
Siskolarla siskalar
Ne alaka degil mi? cocukken hayatimdaki en luks sey, ablam cocukken ona alinmis bulunan can yayinlari cocuk serisinin bana kalmis olmasiydi. Daha baska cocuk kitaplari da vardi evde tabii, ama can cocuk serisi bir baskaydi. Soba catirtisi dinleyip kitap okuyup duran bir cocuktum iste, cok da buyuk beklentilere girmemek gerek. Misal can serisi deyince aklima, anneanemde arka odada Kucuk Kara Balik'i okudugum ve uzuldugum bir sahne geldi, nedense sobayi arka odaya kurdugu yillardan biriydi. Anneannemde hic yatili kalmazdim, cumartesi ya da pazarlari gezmeye giderdim ona. Her hafta gider miydim, giderdim belki de cocukken. En azindan 2 haftada bir giderdim herhalde. Bilemedim, yani orta 2'ye kadar hic dersaneye gitmedigimi dusunursek pek bos haftasonlarim varmis aslinda, cocukluk zevklerim arasinda pazarlari annem ve babannemle pazara gidip pazarin girisine yakin sekerciden leblebi sekeri ve turlu cesit cam sekerler aldirmakti. Neyse, anneannemle o kadar yakin oturmamiza ragmen ne seyrek gidermisim dusununce. Kucuk kara balik da bir cocuk kitabina gore cok huzunluydu, sasirmistim. Belki de o yuzden kalmis alimda, kimbilir.
Hava guzel bugun, gunesli. Bu haftasonu 1 aydan falan sonra gunes cikti, yeey! Hava da cok cilginli bir sekilde 6 derece falan yani su anda, o kadar! Ama bunlar tabii ki Tubingen'in sikici oldugu gercegini degistirmiyor.
Bir seyler yapmak, uretmek gerek. Vasat bir yasam fikri beni depresyonlara gark ediyor.
bir akdenizlilik isareti olarak gunes gorunce calismama istegi.
bir seyler yazmaya basladim bir kenarda, bakalim sonu gelecek mi bir boka benzeyecek mi? Yazmak da uretmek degil mi en azindan?
makale yazmayi saymiyoruz ama, nedense ona gelince useniyoruz. Canina yandigimin otomatize bilimi....
Hava guzel bugun, gunesli. Bu haftasonu 1 aydan falan sonra gunes cikti, yeey! Hava da cok cilginli bir sekilde 6 derece falan yani su anda, o kadar! Ama bunlar tabii ki Tubingen'in sikici oldugu gercegini degistirmiyor.
Bir seyler yapmak, uretmek gerek. Vasat bir yasam fikri beni depresyonlara gark ediyor.
bir akdenizlilik isareti olarak gunes gorunce calismama istegi.
bir seyler yazmaya basladim bir kenarda, bakalim sonu gelecek mi bir boka benzeyecek mi? Yazmak da uretmek degil mi en azindan?
makale yazmayi saymiyoruz ama, nedense ona gelince useniyoruz. Canina yandigimin otomatize bilimi....
1 Mart 2013 Cuma
Hayati götünden anlayanlar kumpanyasi
Blog yazarken göt bok demenin dayanilmaz hafifligi.
Dün burada doktora yapan Türk arkadaslarimdan birinin grubuyla bir konseri vardi (konser degil de gig diyelim biz ona, canli performansi vardi özetle)
kendileri soyle de bir grup, http://callmeheike.wordpress.com/
Bence güzel müzik yapıyorlar, gerçi sonrasında almanca dersim olduğundan ara verdiklerinde kaçtık.
Benim arkadasim orada gitar çalıyor, bir de onlarla samimi olan baska bir iki doktora öğrencisi arkadaşı gördüm, benim durumuma göre cok daha relax insanlar, süpervizörleri çok hırslı degil, onlar da rahat. Bir düsündüm söyle, yani kendini cok sıkmadan da rahat hayat yaşanıyor bak diye, birimiz bir yerlerde yanlis yapiyoruz ama kim? Sonra da düsündüm, ben onun konumunda olsaydım bile bu kadar rahat olacak miydim? Hic sanmiyorum. Rahatsiz bir insanim ben, kimse beni bir seyler icin zorlamazsa kendimi zorlayip mutsuz oluyorum, icimden hic calismak gelmese de eve gitmek yerine vicdan azabıyla ofiste oturup calismiyorum, canimin istedigi gibi internette gezemeden, kacak kacak iki tab acip 5 dakikada bir o tablara bir önümdeki makaleye bakiyorum. Sonucta her sey pic olmus oluyor mu? Evet.
almanca kursunda Brezilyali bir arkadasim var ( burada ne cok Brezilyali var, ya da ben ne cok Brezilyali taniyorum, onu düsündüm bir an, Brezilyalilar sicak insanlar oldugundan herkesle tanisip kaynasiyor olmalarindan da olabilir tabii, gerci o mantikta en cok Iranli arkadasim var sanirim, feysbuk bana Farsca sayfalar önerip duruyor paso bir süredir, layk etmem icin), o hatunla beraber almanca hocasina misal trafigin kaotik olabilecegini falan anlatmaya calisiyoruz, tabii ki alman kaostan ne anlar tadinda genelde sonunda birbirimize bakip gülüyoruz.
Isiriklar ve osuruklarla dolu cilginli kedilerimiz sonunda mutlu gibi, disari cikabiliyorlar cünkü. Yani ben ev göt kadar oldugu icin mutsuz olurlar sanmistim ama, rahatlari iyi, hepsinin ayri ayri yatabilecegi köseler oldugu sürece her sey ok. Salak mofu, kendisine verdigimiz ve sevdigi tüylü fare gbi oyuncagi agzinda oraya buraya tasiyip duruyor, dün en son gördügümde su kabina sokmustu oyuncagi, cikardi, bir kac kere daha sokup cikardi. Artik yikamaya mi calisti ne yaptiysa. Manyak kedi olmak da zor ya, neyse.
Insanlar ayy kediler ne tatliii oldukca, caniniz kedi sevmek istiyorsa buyrun gelin diyorum, bence sokak hayvanlarinin hepsini öldürmemis olsalardi 'gelismis' Avrupa'nin 'gelismis' insanlari böylesine yalniz olmayabilirdi, sarilacak bir seyler olurdu sokakta. Kedi sevme servisi acacagim bu gidisle Tübingen'de o olacak.
neyse, laba gitmem gerek benim, çok bile gec kaldim. Gezmek lazim bir de. bir de günes görmek. öyle iste. Bir de rahat insan olmak gerek, rahat olunarak da burada phd bitiren insanlar var, gitar calip gezip eglenerek bitirilen phdler de. amaan. insanin yaptigi isin yeterli olduguna kendini inandiramamasi da zor is.
Dün burada doktora yapan Türk arkadaslarimdan birinin grubuyla bir konseri vardi (konser degil de gig diyelim biz ona, canli performansi vardi özetle)
kendileri soyle de bir grup, http://callmeheike.wordpress.com/
Bence güzel müzik yapıyorlar, gerçi sonrasında almanca dersim olduğundan ara verdiklerinde kaçtık.
Benim arkadasim orada gitar çalıyor, bir de onlarla samimi olan baska bir iki doktora öğrencisi arkadaşı gördüm, benim durumuma göre cok daha relax insanlar, süpervizörleri çok hırslı degil, onlar da rahat. Bir düsündüm söyle, yani kendini cok sıkmadan da rahat hayat yaşanıyor bak diye, birimiz bir yerlerde yanlis yapiyoruz ama kim? Sonra da düsündüm, ben onun konumunda olsaydım bile bu kadar rahat olacak miydim? Hic sanmiyorum. Rahatsiz bir insanim ben, kimse beni bir seyler icin zorlamazsa kendimi zorlayip mutsuz oluyorum, icimden hic calismak gelmese de eve gitmek yerine vicdan azabıyla ofiste oturup calismiyorum, canimin istedigi gibi internette gezemeden, kacak kacak iki tab acip 5 dakikada bir o tablara bir önümdeki makaleye bakiyorum. Sonucta her sey pic olmus oluyor mu? Evet.
almanca kursunda Brezilyali bir arkadasim var ( burada ne cok Brezilyali var, ya da ben ne cok Brezilyali taniyorum, onu düsündüm bir an, Brezilyalilar sicak insanlar oldugundan herkesle tanisip kaynasiyor olmalarindan da olabilir tabii, gerci o mantikta en cok Iranli arkadasim var sanirim, feysbuk bana Farsca sayfalar önerip duruyor paso bir süredir, layk etmem icin), o hatunla beraber almanca hocasina misal trafigin kaotik olabilecegini falan anlatmaya calisiyoruz, tabii ki alman kaostan ne anlar tadinda genelde sonunda birbirimize bakip gülüyoruz.
Isiriklar ve osuruklarla dolu cilginli kedilerimiz sonunda mutlu gibi, disari cikabiliyorlar cünkü. Yani ben ev göt kadar oldugu icin mutsuz olurlar sanmistim ama, rahatlari iyi, hepsinin ayri ayri yatabilecegi köseler oldugu sürece her sey ok. Salak mofu, kendisine verdigimiz ve sevdigi tüylü fare gbi oyuncagi agzinda oraya buraya tasiyip duruyor, dün en son gördügümde su kabina sokmustu oyuncagi, cikardi, bir kac kere daha sokup cikardi. Artik yikamaya mi calisti ne yaptiysa. Manyak kedi olmak da zor ya, neyse.
Insanlar ayy kediler ne tatliii oldukca, caniniz kedi sevmek istiyorsa buyrun gelin diyorum, bence sokak hayvanlarinin hepsini öldürmemis olsalardi 'gelismis' Avrupa'nin 'gelismis' insanlari böylesine yalniz olmayabilirdi, sarilacak bir seyler olurdu sokakta. Kedi sevme servisi acacagim bu gidisle Tübingen'de o olacak.
neyse, laba gitmem gerek benim, çok bile gec kaldim. Gezmek lazim bir de. bir de günes görmek. öyle iste. Bir de rahat insan olmak gerek, rahat olunarak da burada phd bitiren insanlar var, gitar calip gezip eglenerek bitirilen phdler de. amaan. insanin yaptigi isin yeterli olduguna kendini inandiramamasi da zor is.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)