31 Aralık 2019 Salı

Bir yıl daha biterken

Bugün bir yılın daha sonuna geldik sayın okur. İşte bunlar hep yaşlanmak. Arada soyadımızı da değiştirdik, yeni yıla Almanca soyadımızla sıradan bir Alman olarak başlayabiliriz.

Yıl biterken yeni yıldan en çok istediğim şey daha çok iç huzur. İç huzur olsun ki ben daha çok eğlenceli şeyler yapacak enerji bulayım. Daha çok okuyayım, daha çok hobi edineyim, daha çok üreteyim, örgü öreyim, zihnimi besleyecek filmler müzikler tüketeyim, yeni şeyler öğreneyim. Ve bütün bunları yaparken vaktimi daha verimli şeylere harcamalıyım diyen iç sesim susmuş olsun, beni tüketmesin, hayat sadece işten ve ciddi şeylerden ibaret olmasın, boş zamanımda keyif alacağım şeyler yapayım, onları yaparken de suçluluk duymayayım.

Daha çok örgü, daha çok dans, daha çok yoga, daha çok meditasyon, daha çok okumak, daha çok gezmek, daha çok ellerimle bir şeyler üretmek/ üretmeyi öğrenmek!

Hadi size iyi yıllar :)


12 Aralık 2019 Perşembe

Meetup kültürü

Üniversitedeki kulüp tanışma toplantılarının yetişkinler için olan versiyonu bence meetuplar. Hatta gelen tipler ve gelme sebepleri bile değişmiyor, bir şeyler öğreneyim diye geleni, artistlik yapmaya geleni, kız tavlamaya geleni, belki arkadaş bulurum diye geleni hemen her meetupta hepsi var bence. Öyle işte.

1 Aralık 2019 Pazar

Tom Waits'ten "Dead And Lovely" dinlerken

O değil de, bu blogta bu kadar alıntı yaptığım Küçük İskender'in bu yıl içinde öldüğünü bilmek ne garip bir duygu. Buraya da not düşmek istedim.

İçimdeki Alman artık dışımda

Merhabalar, yine geleneksel olarak ne kadar da uzun zamandır yazmamışım diyerek başlayayım. Bence tekrar, tekrar yazmaya karar verdim desem daha dürüstçe olabilir.

Hayatımın sanırım son 3-4 yılı beklemekle geçti. Ortalık karışıktı, bense mutsuz bir şekilde yabancı olduğumu her gün hissettiren bir Alman kasabasında doktora yapıyordum. Ortalık karışıktı ve ben bir takım kronık sağlık sorunlarım olduğunu keşfettim. Sanırım ne zaman bir yetişkin olduğunu farkettin derseniz işte o an diyebilirim. Gelecek planları yapmak lazımdı. Almanya'nın akademisyenleri nasıl sömürdüğünü de böyle anladım; yıllardır bu ülkede araştırmacı olarak çalışıyordum ancak bu kadar sosyal haklarla dolu ülkede hiçbir şeye hak kazanamamıştım. Çünkü doktora öğrencileri, maaşlı çalışan değil, bursiyerdi. Vergi ödemek zorunda değildik, böylece elimize daha çok para geçecekti. Ancak bu aynı zamanda sosyal haklara sahip olmadığımız anlamına da geliyordu. Özetle az paraya çok iş yapan, sağlıklı ve cici çocuklar olduğumuz sürece sistem mükemmel işliyordu, ancak en ufak bir sorunda kapı önüne konmamak için bir sebep yoktu.

Sağlık sorunları, doktora stresi, yukarıda anlattığım ortada kalmışlık hissi, geri dönmeme isteğiyle birleşince  hissettiğim endişeyi anlatmam mümkün değil. Üstünden yıllar geçince yaşadığım şeyin travma olduğunu açıkça görebiliyorum şimdi. O zamanlar böyle hissettiğim için kendimi zayıf görüp kızıyordum. Doktora yaptığım labda mutlu değildim. Bütün yaşadıklarımı ve hissettiklerimi göz önüne alarak, kendimce bir çıkış planı yaptım. Her şeyden önce kendimi garantiye almalıydım. Kararımı vermiştim, en azından bir kaç yıl daha Almanya'da kalıp vatandaşlık alacaktım. En azından her şey boka sararsa bir Z planım olsundu. Vize, oturma izni vs derdi olmadan Avrupa'da kalabilmek, her şey boka sararsa sosyal yardımdan faydalanabilmek, insanca yaşamak, insanca bir sağlık sigortasına sahip olmak için bir kaç yıl daha beklemeye değerdi. Kariyer ve hayata dair yapmak istediklerime ondan sonra devam edebilirdim. Bu motivasyonla doktorayı bitirdim, yaşadığımız ve sevmediğimiz kasabada bir doktora sonrası pozisyonu buldum, başladım. Neredeyse başlar başlamaz bu pozisyona başlamanın ne büyük hata olduğunu fark ettim, hiç ara vermemiş olmanın da etkisiyle burn-out oldum. Deneme süresi bitmeden, yeni bir iş bulmadan o işi, profesöre en sonunda " sizinle çalışacağıma Türkiye'ye dönerim" diyerek bıraktım. Pişman değilim, adamdan uğradığım ayrımcılığı ve pozisyonun benim kariyer hedeflerimin ne kadar altında olduğunu falan düşününce şimdi olsa yine derim.

Almanya'da okul bitirenlerin burada kalıp iş arama hakkı var, 18 aya kadar vize veriliyor. Ben de ona güvenmiştim. Fakat halihazırda Mavi Kart sahibi olduğum için o haktan faydalanamayacağımı, benim yüksek nitelikli kategorisine girdiğimi söylediler. Yine de inisiyatif kullanıp elimdeki oturma iznini 6 ay daha iptal etmeyeceklerini ve gerekirse o 6 ay sonunda bir 6 ay daha iş arama vizesi vereceklerini söylediler. Biraz dinlenip düşündükten sonra karar vermiştik. Hala vatandaşlığa geçmenin en mantıklısı olduğuna karar verdik, ancak güney Almanya'dan bunalmıştık. Hedef Berlin'di. Şansımı akademiden özel sektöre geçerek deneyecektim. Berlin'in start-up dünyası ilgi çekiciydi. Üstelik, akademideki 1-2 yıllık kontratlar yerine özel sektördeki kadrolu kontratlar vatandaşlık başvurusunda avantaj sağlayabilirdi.

Berlin'de küçük bir şirkette veri bilimci (data scientist) olarak iş buldum. Berlin'de ev bulmak zor olduğundan, merkeze yakın ama doğu Berlin'de yer alan, 10 yıl öncesine kadar ırkçılığıyla ünlü bir ilçede ev bulabildik, Burada oturmanın güzelliği, hala çok yabancı olmadığından vatandaşlığa başvuru sırasında çabuk randevu bulabilmekti.

Ilk başvuru randevusundan Alman vatandaşlığına geçiş belgesini alana kadar 19 ay geçti. Bu 19 ay içinde, evrakları tamamlayana kadar resmi başvuruyu yapamadık (yapabileceğimiz halde memurumuz istemedi), gerek olmayan kurslara para verdik ve gittik, yanlış bilgi verildi, erken başvurma hakkımız olmadığını çok geç öğrendik ve süreç sadece ben mail atıp sordukça ilerledi. Aynı E-posta başlığı altında tam bir yıllık E-posta zincirimiz var sevgili memurumuzla.

Bütün bu süreç içinde, hayatımızdaki her değişikliği vatandaşlığa geçiş ofisine bildirmek zorundaydık ve her değişiklik karar değiştirmelerine zemin hazırlayabilir. İş değiştirdin, bum, deneme süresinde olduğundan dolayı reddettik, ev değiştirdin. başka ilçedesin, evrakları oraya transfer edeceğiz ve süreç tekrar başlayacak vs gibi.

Bekledim, sabrettim, öğrendim. Berlin'i sevmeyi öğrendim, arkadaşlar edindim, işimden sıkılsam da başka hobiler, zevkler edinmeyi öğrendim.

Sonunda oldu ama, beklediğimize değdi. Gerçi bir yandan hala bekliyoruz, çünkü soyadımızı değiştirmek için başvurduk ve kabul edilip edilmeyeceğine karar vermeleri uzun bir süreç. Bu arada geçici kimliğimizi aldık ama pasaport ve normal kimlik kartı için karar vermelerini bekliyoruz, Kabul ederlerse seçtığımız soyadı bu kadar beklemeye karşılık elde ettiğimiz en eğlenceli şey olabilir :)

Geçici kimliğimizi aldığımızda ilk yaptığımız şey ise Londra'ya gitmek oldu.Daha önce vizeyle uğraşmamak için inat etmiş gitmemiştim, beğendim.

Bu kadar beklemeden sonra, şimdi özgürüm. İlk yaptığım şey, iki aylığına yarı zamanlı kontrata geçerek ne istediğimi düşünecek zaman yaratmak oldu. Yeni şeyler öğrenmekten tabii ki vazgeçmedim. Bu bekleyiş esnasında terapiye başlayarak travmalarla yüzleşecek cesareti buldum ve ben kimim sorusuna endişeleri bir kenara bırakarak cevap aramayı öğrendim. Güzel yerler gezdim, çok güzel bir yoga kampına gittim. Yeni deneyimler biriktirdim.

Yaşamak güzel şey, Almanlık da çok güzel. Özgür olmak da. Geç kalmışlık duygusunu aşmayı becerince yeni bir şeyler öğrenmenin zevkini tekrar hatırladım.

Geçen hafta dikiş dersine gittim mesela, sanırım çocukluk hobime dönme vakti geldi. Ellerimle fiziksel bir şeyler üretebilmek çok güzel bir his.

Şimdilik durum böyle. Berlin'den sevgiler sayın okur.