29 Aralık 2008 Pazartesi

anladım ben seni

Two and a half men izliyorduk. Yaklaşık 6 bölüm izledikten sonra "hadi ben biraz ders çalışayım" dedim. Masama kuruldum, notları açtım. Başladım mırıldanmaya, "iniş yokuş, sürekli bir kaçış, yorulma artık anladım ben seni...". Sonra dedim ki Ayşegül Aldinç'ten dinleyelim. Nereden esti, hiçbir fikrim yok. Uzun zaman olmuş dinlemeyeli, söylemeyeli o kadar olmadı. Klibi de ayrı bir hoştu, hatırlamış oldum. Ne varsa eskilerde var azizim :) Türk pop müziğinin en güzel dönemi kanımca.
Bu arada Fikret Kuşkan ne kadar da gençmiş.
Bugün kar yağıyor. Ben bugün Maslak'taydım. Orada kanımca ayrı bir mikroklima hakim olduğundan ben kütüphaneden kampüs dışına yürüyene kadar yerler kar tuttu.İstanbul'a ilk geldiğimde Maslak'ta yurtta kalıyor ve Maçka'da hazırlık okuyordum. Maçka'dan Maslak'a dönerken Beşiktaş'ta yağan sulusepken Maslak'ta tipiye dönüşmüş ve yerler bir karış kar tutmuş olurdu da, bir türlü anlayamazdım. 40 dakikalık yol, hangi ara böyle oldu derdim, 3. ya da 4. seferde anladım aslında Maçka ve Beşiktaş'a sulusepkenden önce yağmur yağarken Maslak'ta kar yağıyor, böylece benim yeni başladı sandığım kar bir kaç saattir devam ediyor ve haliyle benim bir türlü akıl erdiremediğim manzara mantıklı bir açıklamaya kavuşmuş oluyordu. Eh, kar görmemiş insanın hali başka oluyor işte. O yüzden dışarıda lapa lapa kar yağarsa(ki istanbulda kar 'sağanak' yağar, lapa lapa yağdığı enderdir), heyecanlanıyorsam, garip garip bana bakmayın. Hala benim için heyecan verici bir şey. İlk kez geçen yıl karda kaydım ben, bunca yıldır İstanbul'da olmama rağmen.
Penceresinden dışarı bakınca sağanak sulusepken yağışını gören isirganotu, radyatör yanındaki sıcacık çalışma köşesinden bildirdi.
Yine sıcak şarap yapmak istedim ancak benim gibi tarçın manyağı bir insanın tarçından nefret eden bir sevgilisi olunca pek kolay olmuyor. Neyse, zor geldi zaten.
Ben I/O interfaces adlı okuma parçamı(!) okumaya devam edeyim, Windows neden mavi ekran hatası verir, Linux nasıl kral bir işletim sistemidir, hadi biraz aygıt yöneticisi yazalım gibi konularla eğleneyim :)
15 Ocak güzel ve mutlu bir tarih olacak umarım.
2 şubatta da her şey bir başka olacak :)

16 Aralık 2008 Salı

küçük bir wishlist :)

USB'ye takılan her şeyden istiyorum. Çok özet oldu ama, ne bileyim ısıtıcı, soğutucu, usb eldiven ve terlikler, küçük şarjlı süpürge, özellikle led lamba vb vb vb...
Neredeyse hepsini ucuza alabileceğim ve kargo ücreti almayan bir site de buldum ama...Kim uğraşacak modundayım.
Bir de xkcd'deki tişörtlerin hastasıyım.
Ööyle işte...

19 Eylül 2008 Cuma

Nostalji

İş yerinde arkadaş radyo dinliyor ve şu anda radyoda "Gel Barışalım Artık" çalıyor. Hala severim bu şarkıyı...
Bugün sınav hakkı için form doldurmaya, okula gittim. Klasik "vay be şimdi bildiklerimle yeniden üniversiteye başlasam şöyle yaparım, böyle ederim"ler fırtınasına yakalandım, tüm gün kendime gelemedim.
Çalışmak çok anlamsız geldi yine, işe gelmek istemedim. İçimde hala "ben büyüyünce bilimadamı olcam, labaratuvarım olacak, oradan çıkmayacağım" diyen çocuk var. Evet o çocuğa hala büyüdüğümüzü, tabiri caizse eşşek kadar olduğumuzu anlatamadım, anlatamayacağım da.
Diplomamı bir alsam A,B, C .... planı diye planlarım var yüksek lisansa, bilim insanı olmaya dair. hadi bakalım. Yeniden başlasamlar fırtınasındaki en mantıklı düşünce genetik okumak olabilirdi, üstüne de hesaplamalı bilimler okuyup manuel olarak biyoinformatik alanına girmek mantıklı olabilirdi. -di'li geçmiş zamanı şimdiye çevirmenin yollarını arıyorum, bilen var mı? Pişmanlık değil bu, gerçekten somut olarak yapmayı düşündüğüm şeyler var.

24 Ağustos 2008 Pazar

24'ünde 24 olmak

Bugün 24 Ağustos ve 24 yaşımı doldurdum...
Bir doğumgünü daha geldi ve geçti ööylesine...
Yazacak bir sürü şey vardı aklımda ama sadece bu saçmalıklar çıktı ortaya, neyse bir dahaki sefere artık...

Canımın sıkılmasından ne kadar korktuğumu ve canım sıkılmasın diye ne kadar çok önlem aldığımı farkettiğimi falan söyleyecektim. Tüm bunları İzmir-İstanbul, İstanbul-İzmir arası geçirdiğim bitmez saatlerde farkettim. Otobüsle uzun yol gitmeyeli bir yıl olmuş, zor geliyor sanırım artık.
Ama canımın sıkılmasından bu kadar korktuğumu farkedince neyi düşünmekten korktuğumu merak ettim. Neyi düşünmekten korkuyorum da bu kadar basit şeylerle oyalamaya başladım zihnimi?

4 Ağustos 2008 Pazartesi

26 Temmuz 2008 Cumartesi

reenkarnasyon

hayattaki dini inançlar içinde en güzelinin reenkarnasyon olduğuna karar verdim bugün düşünürken.
Ruha inanmayan biri olarak tabii ki ölümün hiçlik demek olduğunu düşünüyorum.
50 yaşına geldiğinde yapmadıklarım için duyacağım pişmanlıkları düşünüyordum. En azından insan beyni için ölümsüzlük sağlansa yine de pişman olur muydum diye düşündüm. Cevabım 'hayır' oldu. Her seferinde baştan başlardım. Aynı koşulları tekrar yaratamasam da 'daha çok şey yapmalıydım' hissimi tatmin edebilirdim. Sonra inançlar içinde en güzelinin reenkarnasyona inanmak olduğuna karar verdim.
Ne mutlu o insanlara...
Mutlu olacaksan kendini kandırmak güzeldir, kraldır.

umut dedikleri bu olsa gerek

hala hayatımı tamamen değiştirmemi sağlayabilecek cümleler var.

16 Temmuz 2008 Çarşamba

sizi bumm diye havaya uçurmak isterdim ama, sizden çıksa çıksa klik sesi çıkar.

okuldan eve gelirken tüm yol boyunca yazdım kafamda ama, yine uçup gitti.
Gitmek istiyorum.
Saçmasapan bir şekilde başka yerleri gezmek istiyorum. Kaçmak istiyorum belki de. Aman tanrım, festivallere partilere doyacağım gezmesi değil istediğim. Gördüklerimden başka yaşamlar olduğuna inanmak için, o alternatif yaşamları görmek istiyorum.
Evet, zora gelince kaçan bir insanım belki de. Ya da kendimi cezalandırıyorum. En son ortaokulda böylesine kaçmak istemiştim, fen lisesine gittim. Sonunda sadece kendimi cezalandırdığımı farkedip biraz da geri dönüşü olmaması sebebiyle pişmanlık duymuştum.
Ortaokuldayken hayatımın bir döneminde hosteslik yapmak istediğime karar vermiştim, hiçbir yere bağlı olmama düşüncesini o zaman da seviyormuşum. Geçenlerde tanıştığım biri işi gücü bırakıp hostes olmuş, tanıştığımızda eğitimleri bitirmiş, hostesliğe başlamak üzereydi. Ona sorular sorarken geldi aklıma bu eski düşünce.

Bir süredir dünyanın farklı yerlerindeki gönüllülük kamplarını ve " gel bana evimi boyarken yardım et, sana oda ve yemek vereyim" tarzındaki "tatil" fırsatlarını araştıtıyorum internette. Neden olmasın?

İstanbul'dan sıkıldım,belki özlerim gerçi. Aylık çok az da olsa sabit bir gelirim var, bazı ucuz ülkelerde iyi para edebilir düşününce (misal, çinde).


Okulla bir kaç sınav haricinde ilişiğim kalmayacak.

Sakin ama ruhu olan yerlere gitmek istiyorum.

Kaçmak iyidir. İnsan kendini korur. Kendini, kendine vereceği zararlardan korur. Gidersem kendime ve başkalarına olan kızgınlığım geçer mi? Geçer geçer...

Hosteslik yapma şansım var mı acaba? Bir araştıralım.

Sanırım sadece yaşamak için gerekli olan heyecanı buluyorum böyle düşünceler ve planlarla.

Bilmiyorum.

Yazacak daha farklı şeyler vardı aklımda, ama eve gelene kadar hepsini unuttum. Beynimdekileri henüz sözcüklere bile dökülmemişken kaydetmenin bir yolunu istiyorum.

Şimdilik bu kadar diyelim, belki daha mantıklı şeyler yazarım sonra. Ben dördüncü kez almakta olduğum Advanced Data Structures adlı güzide dersimizin ödevine döneyim. İyi seyirler efendim.

Not: Başlık stefie shock 'a ait bir söz...