28 Mart 2021 Pazar

O zaman sarki söylemek lazim ya da bitmeyen karantinalar ya da kendini yollara vuramamak ya da hayat, orta yas krizi, ve diger her sey...

    Nabersin sevgili okur? Yine klise bir sekilde ay ne cok olmus yazmayali diyeyim mi? Bence dememeliyiz artik, biraz da farkli seyler söyleyelim. 

    Biz görüsmeyeli hem cok sey oldu, hem de cok az sey cünkü hala korona, hala bu sehirde tutsak, bu sehirde esiriz, gerci gecen yaz gezdim, Hollanda'ya gittim bir ayligina, cok sirin bir ailenin bahcesindeki stüdyoda konakladim, herkese doydum, bütün minnak üniversite sehirlerini gezdim, yalnizligin keyfini yine yeniden kesfettim falan. 

    Fonda Bandista bana "Birinci Rollama" söylüyor, utanmadan, sanki hala 2010'daymisizcasina....

    Ben bosaniyorum sevgili günlük. Yillar süren kararsizliktan sonra böyle bir adim attim. Kedilerle biraz sehir disinda, Spree (Berlinin icinden gecen kocaman nehir) manzarali bir eve tasindik, istedigimiz gibi dekore ettik - icimdeki neseyi disari tasidim, rengarenk ve retro oldu, cok sevdim. Hala da devam ediyorum yavas yavas dösemeye.  Komple evden calisiyorum o yüzden suya bakan bir calisma masasi cok süper oldu.  100. sayi roll posterimi yine cerceveledim, "O adam ki hareket memuru, ikamete memur edilir mi hic" diye bagiriyor bana köseden. Hayat kisa, gezmek lazim, FOMO cok ciddi is, bütün bunlari hatirlatiyor. 

    Ben yine neseli biri oldum sevgili günlük, eskiden oldugum gibi. Yasasin depresyonsuz hayat!!! Depresyonsuz demeyelim de, depresyonla yasamayi ögrenmis oldgumuz hayat. 2 yildir süregelen terapinin bana ögrettikleri paha bicilemez.  Mindful living diye bir  online kursa katiliyorum, orada bir kadinla tanisip kaynastik. Gecenlerde bana, sen kurstaki en neseli, en pozitif insansin dedi. Yeyy!!! Yasasin inadina pozitiflik, inadina yasam sevinci, inadina nese :D  

    Bandista simdi, evin icinde 'Dostlarin arasindayim, rumbararumbararumbamba, günesin sofrasindayim rumbararumbararumbamba' diye ahenkle bagiriyor. Gel de neseli olma!!!!

    Ben son yazdigimdan beri tek basima gezmekle ve bi ton kilo vermekle kalmadim, ayrica düzenli spora sardim. Kosuyorum mesela. Gecen Ekimde 5k kostum, ve hic tanimadigim bir kadin, ben tam pes edip yurumeye donecekken, arkamdan, 'hadi ama bunca yolu birlikte kostuk hadi durma gel birlikte bitirelim' dedi bana. Hayat bazen, böyle tanimadiginiz insanlarin güzel davranislariyla ilerliyor. O gün de öyle kazindi aklima.

    Ben disariyi seven bir insan oldum mesela, kar kis -20 derece demeden her gün kosuya ya da yürüyüse cikmak, hayatta baska insanlar oldugunu ve hayatin devam ettigini görmek, meditasyon yaparcasina yürümek, kosmak, kulagimda güzel bir kitap ya da neseli sarkilarla, hayatta hep umudun var olmasi, hayat devam ettigi sürece her seyin iyiye gidecegine inanmak... Ben hic olmadigim kadar güzel bir yerdeyim hayatta, kendimle mutluyum...

    Bir de ne güzel dostlarim varmis benim dünyanin dört bir yaninda, bunu hic unutmamak lazim sevgili okur.  Günün her saati okudugum kitaplardan alinti paylastigimda bana katilan, beni anlayan insanlar olmasi falan. 

    Fanfare Ciocarlia icimdeki neseli cingene durmak yok haydi dans diyor su anda. 

    Sikici bulsam da iyi para ödeyen ve iyi insanlarla calistigim bir isim var, cok yogun ama olsun.  Yeni seyler ögrenme istegim sayesinde is disindaki zamanim beni mental olarak yeterince tatmin ediyor. Almanca dersi, Mindful living, biraz meditasyon dersleri, kitap kulupleri, uzaklardaki ve yakinlardaki arkadaslarla vakit gecirmek, kosmak, icimdeki kacip gitme hissini dönüp dolasip eve gelmeli de olsa biraz tatmin etmek, kitaplar okumak, hikayeler dinlemek, resim yapmak, online de olsa yeni insanlarla tanismak, yemek yapmak....

    Üniversitedeki arastirma projem yavas ama ilerliyor. Arada bir book chapter yazdim. Sanirim korona basladigindan beri neler yaptin sorusuna bu kadar dolu cevaplarim olmasi insanlari bazen korkutuyor. 

    10k ve yari maratona kaydoldum. Bakalim becerebilecek miydim :) Ayrica Ispanyolca ögrenmeyi kafaya koydum. Hedef korona sonrasi güney Amerika'yi gezmek.  "Eat, Pray, Love" isirganotu-styla kafasi biraz. 

    Random encounterlarda hayat- gecenlerde sokakata calisan bir graphic pad buldum, ona kalem aldim, az önce denedim, her sey calisiyor. Yasasin sansli olmak! Simdi online cizim ve resim yapmayi ögrenmek icin nereden baslasam diye düsüncelere ve internetlere daldim. 

    Bence bu kadar yazmak bugünlük yeterli sayin okur. Sende ne var ne yok? 

    Bu eglenceli yolculugumuzu Santana'nin "Corazon Espinado"su ile bitirelim bence. Ispanyolca güzeldir. 

    Hadi bir sonraki sefere kadar hoscakal. Yine bir ara görüsürüz.

12 Haziran 2020 Cuma

Yine ne çok olmuş yazmayalı

Bugün Cuma. Yani ben çalışmıyorum, yaşasın! Hava çok güzel, öğleden sonra bir parkta arkadaşla buluşacağız.
Burası epey normalleşti, ama şirket sağ olsun hala evden çalışmamıza izin veriyor. O kadar işime geliyor ki anlatamam. Ben bu yeni düzeni sevdim. Bu hafta aylar sonra tekrar toplu taşıma kullandım, garipti ama maskeyle yaşamaya alışırım. Biraz daha maske dikeyim ben bu hafta sonu.

Çok neşe doluyum şu an sevgili okur, biraz sana da bulaştırayım diye geldim. Üstünde çalıştığım bir projeyi neredeyse bitirdim (en azından ilk versiyon olarak) bu hafta. Birdenbire bir neşe, bir ekstra vakit, anlatamam. Biraz kesinleşsin ondan sonra anlatırım.  Arada bahçeye ektiğim otlar çimenler çıktı ama çok seyrek oldu, yeni çimen tohumu aldım onu ekeceğim. Epey kitap okuyup dinliyorum bu aralar. Harry Potter dinleyip Mandala boyamak gibi bir zevkim var, bildiğin akşam olsun diye bekliyorum :) Arada dikişe sardım, yazlık bir pantolon diktim kendime. Yeniden düzenli olarak yemek yapmaya başladım,  az biraz düzenli yoga yapmaya da. Birlikte spor yaptığım arkadaşım spor salonları açıldığı için online derslere son verdi. Ben de kimse zorlamayınca HIIT yapmıyorum. oysa ne kadar da iyi geliyordu. Tekrar koşmaya başlamak için kendimi gaza getiriyorum bir süredir, şimdi app bakıyorum indireyim gaza getirsin diye. Yemek yapmak ve yediklerime dikkat etmek konusunda bir app kullanıyorum, bir hafta oldu kullanmaya başlayalı ama epey hoşuma gitti.  Yemek tarifleri falan var, pratik( YAZIO uygulamasını kullaniyorum).
Neşeliyken İspanyolca müzik dinleyen tek insan değilim, değil mi?
Neyse şimdilik benden bu kadar.

4 Mayıs 2020 Pazartesi

İlkbahar renkleri ve çeşitli yürüyüşler- Le Karantina, 7. Hafta da böyle bitti

Radyo Eksen Beastie Boys'tan Girls şarkısını çalıyor, ben de sandalyemde gayet komik bir şekilde dans ediyorum. Olsun, beni de böyle kabullendik hep beraber. Bazen ailemin beni kabullenme konusunda gösterdiği tolerans beni çok şaşırtıyor, yani 'enee, bi ben salak salak triplerdeymişim, baksana herkes beni böyle kabullenmiş bile' oluyorum.

Bu hafta izindeydim, bugün izin bitti, yarın iş. Bu konuda hüzünlüyüm. İzinde olmak, her ne kadar kendime süper stres verecek meşgaleler bulmuş olsam da baş ağrılarıma iyi geldi doğrusu. Bir de her gün ufak ufak yürüyüşler yapmaya başladım. Yaşasın, analog yaşam. Bir gün çoğu şeyin analogunu tercih etmek bir lüks olacak ve o gün hiç uzak değil, ve bu beni üzüyor. İnsanların verileri, çoğu zaman fark etmedikleri ve bu nedenle değerini kendilerinin biçmediği bir ticaret aracı haline geldi bile. Almanya'ya ilk geldiğimde bu konudaki farkındalığı anlayamamıştım ve abartı gelmişti. Şimdiyse, üyelik kartınız var mı, ister misiniz diyen kasiyere bütün şiddetimle kafa sallıyorum hayır diyerek. İçimizdeki veri bilimciler, analistler ve algoritmik adalete kafa takanlar el kaldırsın.

Çok alakasız ama aklıma geldikçe gülüyorum. Yan dairede doğu Avrupalı bir aile var. Küçücük evde 3 küçük çocukla yaşadıklarından biraz kaotikler, ayrıca bahçelerimiz de komşu. Haliyle şu sıralar çocuklar bol bol bahçede oynuyorlar. Tahminimce 5-6 yaşlarında olan ortanca çocuk (yanlış hatırlamıyorsam ismi Sofia olan bir kız çocuğu), kardeşleriyle oynarken " Polyushka Polye " mırıldanmaya başladı😃. İşte bunlar hep doğu Berlin'de yaşıyor olmak, hep multikulti dediğimiz Berlin güzellikleri. Multikulti, çok kültürlü anlamına gelen bir kısaltma. Özetle Berlin güzellemesi ya da Berlin'in Almanya'nın kalanından bambaşka bir yer olduğu gerçeği. Onun hemen arkasından arka binadaki gençler Eminem dinlemeye başladı mesela. Eskiden olsa ne çok gürültü yapıyorsunuz diye yaşlı Güney Almanyalı teyze gibi sinirlenirdim ama şimdi eğleniyorum.

Genel olarak "hadi bir şeyler yapalım" tayfasının bütün bu bir şeyler yapalım heveslerini online mecralara taşımış olmaları yoruyor biraz. Bir gidin evinizde oturun allasen, kendinizle kalmaktan bu kadar korkmayın diye bağırasım geliyor. Özellikle iş hayatıyla ilgili etkinlikler, toplantılar, sosyalleşmeler konusunda epey negatif hislerim olabilir, evet.

Günlük yürüyüşlerimden bir bahar fotoğrafı bırakayım buraya. Şu bahar renklerine de, yaşadığım yerin bu kadar yeşil olmasına da bayılıyorum. Mesela bu güzellik, ana caddelerden birinde, sıradan bir apartmanın önünde yer alıyordu. O zaman yaşasın bahar renkleri ve uzayan günlerin hafifliği!



26 Nisan 2020 Pazar

Baş ağrısı, baş ağrıları azizim- Le Karantina - 6. haftanın sonu

Haftanın çoğunda başım ağrıdı. Nedenini bulmak için kontrollü deneyler düzenliyorum. Geçen cumartesi, yaklaşık 5.5 hafta sonra dışarı çıktım (alışveriş dışında). Karantina günlerinden önce son görüştüğüm arkadaşımla buluşmaya. Bir parkta mesafeli oturduk, biraz parkta yürüdük. Ağaçlar çiçek açmış, fotoğraf da çektim ama koymaya üşendim şimdi. Evden parka yürüyerek gidip geldim, toplu taşıma kullanmamak adına. Bisiklet yolları da kalabalıktır diye düşünmüştüm, iyi düşünmüşüm. Kaldırımlardan ve yoldan daha kalabalıktı bisiklet yolları. Toplam gidiş dönüş yaklaşık 15 km tuttu. Normalde çoğu hafta sonu yürüyeceğim mesafeden çok değil. Ama bütün bu bahsettiğim süre içinde spor yaptım ama yürümedim tabii. Bedenim yürümeyi unutmuş desem yeridir. Vay arkadaş, bildiğin iki-üç gün kas ağrısı çektim. Bu da böyle bir anı olarak kalsın madem.
Grace and Frankie izlemeye başladım Netflix'te. Bayıldım! Hikayenin kadınların etrafında dönmesine, bol bol okyanus manzarası görmeye, karakterlerin basit değil kompleks olmasına, kadınların ikisinin de kendi yöntemleriyle güçlü kadınlar olmasına bayıldım. Güzel seçim, kendimi tebrik ederim.
Çok başım ağrıdı dediğim gibi. Bilgisayar başında oturmaktan ve işten de biraz sıkıldım. Ben de önümüzdeki hafta izin aldım. Biraz kendime, hobilerime ve projelerime zaman ayıracağım. Yaptığım resimleri astığım duvar epey dolmaya başladı, hoşuma gidiyor. Bugün epey bahçede oturdum, keyifliydi. Kendime maske diktim, deneme amaçlı da olsa bence başarılı bir model oldu. Bugün de eski bir elbisemi kesip etek diktim. Saçlarımı bir kaç ay önce mora boyamıştım (mor renk aşkım 💖 ben), boyasını yeniledim, nostaljik nane yeşili renkli ojelerimi sürdüm yine. Babaannem, her zamanki bombalığıyla 'canın sıkılıyor tabii değil mi' gibisinden bir şey dedi. Babaannem kadar çekinmeden, lafı yerine oturtan çok az insan tanıyorum. Babaannem kadar uzun süredir yapanını tanımadığım kesindir. Güzeldi babaanne, yine gol, yine gol.
Sabahları baş ağrısıyla uyanmak biraz can sıkıcı. Yani kendime gelmem için bir kaç saat verip öyle başlasaydın ya. Sanırım 'Merhaba migren, eski dostum' diyebileceğim bir durumla karşı karşıyayım. Stres? Elbette var, olmaz mı! Üstüne dün sabah yine kustum. Sanırım kahvaltıda çay içmeyi bırakmalıyım, ya da baş ağrım yeni boyutlar deniyor. Neyse, ağrı kesici falan yanında masamda lavantalı masaj yağı ve viks var. Kafamı her ikisiyle de ovuyorum. Merhaba, yaşlı teyze kokusu! Ne kadar da tanıdık, ne kadar da huzurlu. Kendimi eve kapatmadan önce son aldığım şeylerden biriydi Viks (ya da Almanca adıyla Wick Vaporub, çünkü 'W' ,'V' olarak; 'V' ise 'F' olarak okunuyor Almancada). İyi ki almışım.
Almanca demişken, dün Cem Karaca'nın, Almanya'da sürgündeyken yaptığı Almanca şarkılara denk geldim Youtube'da. Wilkommen (Hoşgeldiniz) isimli şarkısının linki şurada, şarkının sözlerinin Türkçe çevirisi de açıklamalarda. Albümün adı 'Die Kanaken' , yani Kanaklar. Kanak, Almanların yabancıları, özellikle Türkiyeli ve orta doğulu yabancıları tanımlamak için kullandıkları küçümseyici bir söz. Ancak, 'nigga' (zenci) gibi, bu gruplara ait kişiler daha sonra bu söze sahip çıkarak kendileri kullanmaya başlamışlar. Kanak Sprak ise, buradaki Türkiyelilerin, iki dili karıştırarak kullanmasından ortaya çıkan (gayri resmi) lehçe. Özellikle Berlin sokaklarında çok duyarsınız, Neukölln'de, Kreuzberg'de, Wedding'te ve daha bir çok yerinde. Eminim 2015 ve sonrasında gelen Suriyeli mülteciler buraya biraz daha yerleştikçe sosyolojik açıdan Arapçayla da benzer dil karışımları olacak. Benim iş yerimin olduğu caddenin bir kısmında tabelaların çoğu Arapça artık, Türkçe değil (ofis, geleneksel anlamda Türk mahallesi olarak kabul edilen semtlerden birinde yer alıyor). Entegrasyona ve yabancılara bakış açısına dair yazılmış o şarkılar, günümüzde de hala güncel. Neyse, gecenin bu saati için çok ciddi konular bunlar. Bugünlük de bu kadar olsun, kalın sağlıcakla.

18 Nisan 2020 Cumartesi

Hayat bazen size limon vermeyi abartiyor olabilir mi? Le Karantina-5


İngilizce'deki hayat sana limon veriyorsa limonata yap sözünü epey düşünür oldum bu günlerde. Şu üye olduğum meyve/ sebze kolisinde her hafta birden fazla limon geliyor. Sonuçta elimdeki limon miktarı yukarıda ve yarın yeni koliler ve dolayısıyla yeni limonlar gelecek. Limonlu tarifler arıyorum a dostlar! Limonata, her zaman güzel bir seçenek tabii, limonlu ice tea de seçenekler arasında. Limonlu tatlı düşündük, var mı güzel ve mümkünse kolay bir tarif?

Bugün benim çalışmama günüm; haftada 4 gün çalışabilmenin keyfini yaşıyorum diyeceğim ama, bu hafta sadece 2 gün çalışmış olduğumu fark ettim. Paskalya ve araya rastgele girdiğim izin günüm sağ olsun.

Bugün (yine) epey çamaşır makinesiyle uğraştık. Özetle evde kalma olayı çıktıktan sonra çamaşırları daha sıcak ve daha uzun programda yıkayayım dedim, makinenin her zaman kullandığımız kısa programından başka program seçtim, çamaşır makinemiz bozuldu, tamirci bulamayız bu kargaşada diye yenisini aldık. bugün musluk bağlantısından su sızdırdığını fark ettik, hortumun emniyet kısmını bozduk, eski makinenin emniyet kısmı olmayan daha basit hortumunu taktık. Sanırım şu anda hala ufak bir sızıntı var. Yıkamadığımız zaman musluğu kapalı tutmak gibi bir çözüm düşünüyoruz şimdilik. Daha fazla elimizde kalmasın. Tam bir alışmadık popoda don durmaz hikayesi oldu bu, o yüzden komik de aslında.

Neyse, ben limonlu tarifler aramaya devam edeyim. En kötü ihtimalle limon reçeli yapmayı deneyebilirim diye düşünüyorum. Of tariflere bakarken acıktım yine.

17 Nisan 2020 Cuma

İşte bunlar hep kolonya! Le Karantina-4


 ebay'den bulduğum incir kolonyası geldi ayol sonunda! Mutluyum.

Bugün de böylece geçiverdi.  İzinliydim aslında, makale okudum biraz.  Akşam yine grubumuzla HIIT sporumuzu yaptık, mutlu olduk falan. Vakit geçirmelik, kafa yormayacak komedi diye başlanıp yalnız ve hüzünlüymüş diye bitirilen filmlerden birini daha izledik Netflix'te (Merak edenler için filmin adı Life of the party).

Ay arada denizi özlediğimden başlayıp bütün dünyayı gezme isteğimle birlikte gezdiğim güzel denizlerin anılardan bahsettiğim bir paragraf yazmıştım ama, o kadar dramaya gerek yok. Hepimiz aynı durumdayız. Ege ve Akdenizli rüyalar efendim. Eylül'e kadar yolculuk durumları normale dönerse ben yine Eylül havasında Güzelçamlı'da yazlık keyfi yolcusu olurum e dostlar, hadi bakalım.

16 Nisan 2020 Perşembe

Daha çok dans; hem de mum ışığında - Le Karantina 3

Merhabalar nasılsınız? Yeğenimin anaokulu yıl sonu gösterisini açarken dediği gibi ' Hoş geldiniz, hoş geldiniz! Ama eli boş geldiniz' demek istiyorum, Fil hafızalı olduğumu ve etrafımdaki hemen herkesin bundan nefret ettiğini söylemiş miydim: Çünkü yukarıda bahsi geçen yeğen, şu sıralar üniversite giriş sınavlarına hazırlanıyor.

Günün renkleri aşağıdaki resimde, bu akşamın şarkısı da Dancing in the moonlight olsun.

Bugün online yoga derslerinden birini denedim Urban Sports Club ile. Güzel bir deneyimdi, zaten epey rahatlatıcı bir ders seçmiştim, nasıl iyi geldi anlatamam. Yalnız yapmadığımı bilmek benim için farklı bir hava kattı bile, ilginç.

Malcolm in the Middle'ı (yeniden) izliyorduk, bugün bitti. Yetişkin olarak izleyince, gençken fark etmediği bir sürü şeyi fark etmeye başlıyor insan.
 
 Bugün daha anlamlı cümleler kurmak için biraz yorgunum sanırım. Ama yarın izinliyim, yaşasın! Evet biliyorum, iznimi böyle rastgele harcamamam lazım ama ne yapayım, arada böyle minik çılgınlıklar da lazım, Hadi görüşürüz!


14 Nisan 2020 Salı

O zaman dans! - Le Karantina -2


Evde oturup durmamdan epey memnun birileri var, evet. Mesela Mofu(can Baskan), kucak keyfini doya doya yaşamak niyetinde. 

Yine sporumuzu yaptık bugün. Yaşasın HIIT (Yüksek Yoğunluklu İnterval Antrenman) ve bazı hormonlar, nörotransmitterler!  O zaman oturduğum yerde dans etme enerjimi hemen sizinle de paylaşıyorum. Gipsy Kings'den Bamboléo dinliyorum şu anda. Şarkının ismini ve söyleyen grubu hatırlamadan, 80'ler / 90'lardan kalma şöyle bir şarkı vardı diye salak saçma söz öbeklerini internetlerde aratmış olabilirim, evet! Eskiden olsa mesela şu şarkıyı dinlediğimden de, salak saçma söz öbekleri arattığımdan da utanırdım ayol! Oysa ne gerek var, değil mi? Anahtar cümle: Kendini bu kadar ciddiye alma ısırganotu! Bunu hatırladığım sürece çok sorun yok. 

Yine yoğurt yapıyorum, bakalım bu sefer nasıl olacak? Ayrıca canım tatlı atıştırmalık bir şey istediğinde arada bir mikrodalgada tek porsiyon brownie yapma işine de iyi alıştım, çaktırma. Belki bir ara tarifi de paylaşırım burada.

Videoyla spor yapma işine iyice sardım. Burada Urban Sports Club diye bir uygulama kullanıyoruz. Bu uygulamanın bir üyelik sistemi var ve şirket sağ olsun isteyenlere bu üyelikten indirimli faydalanma imkanı sunuyor. Bu uygulamanın farklı spor salonları, havuzlar, yoga ve dans stüdyoları vb. ile anlaşması var ve üyeler anlaşmalı yerlere ayda belli bir sefere kadar gidip orada spor yapabiliyor. Genelde yoga yapmak ve ara sıra şu anda videoyla spor yaptıran arkadaşımla spor salonuna gitmek için kullanıyorum ben bu uygulamayı. Geçen ay koronavirüs sebebiyle dondurmuştum üyeliğimi ama pek çok dersi online'a çevirmişler, ben de denemek için üyeliğimi tekrar aktive ettim. Bakalım önümüzdeki günlerde denedikçe yazarım. 

Arada Koronavirüsün bulaşıcılığını ve olası senaryoları modelleyen ilginç bir makale okudum bugün. Makalenin adı 'Projecting the transmission dynamics of SARS-CoV-2 through the postpandemic period', linki de şöyle: 

Özetle, benim anladığım kadarıyla, birden çok sefer, aralıklı karantina uygulayacak devletler, uzun soluklu bir dönemde sağlık sistemlerini çökertmeden herkesin bağışıklık kazanmasını ve/veya aşı ve ilaç çalışmalarının başarıyla tamamlamasını bekleyeceğiz. Bu aralıklı karantina uygulamasının 2022'ye kadar devam edebileceğini öngörüyorlar. Almanya bu ay sonuna doğru kuralları gevşetmeyi ve okulları açmayı gözden geçiriyor şu sıralar. Almanya'nın devlet yönetim sistemi ilginç. Almanya tarihini öğrenene kadar anlamsız gelse de, ne yalan söyleyeyim öğrendikten sonra hayranlık duydum. Özetle, tekrar başa bir diktatör gelme ihtimaline karşı, federal sistem var ve eyaletlerin pek çok konuda özerkliği var. Mesela eğitim konusunda yine diktatörlük vb, amaçlarla beyin yıkama olmasın diye her eyaletin sistemi ayrı ve özerk. Her eyaletin ayrı eğitim bakanlığı var falan. Buna benzer şekilde, her eyaletin içişleri bakanı da ayrı ve hatta yönetmelikler ve kanunlar farklılık gösterebiliyor. Bu konuya daha detaylı girmeden ana konuya geri döneyim, bu sebeple Almanya'nın farklı eyaletlerinde farklı sıkılıkta uygulamalar var şu anda ve okula dönüş konusunda da farklı kararlar çıkabilir.

Neyse, okuduklarımdan, yaptıklarımdan daha bahsedecek günler var önümüzde. Hadi sağlıcakla kalalım hep beraber.

13 Nisan 2020 Pazartesi

Le Karantina

 Evde otururken canımın sıkılmamasını geçtim, normalden daha çok eğleniyorum bile. Sanırsın hayatım boyunca bu anı beklemişim gibi. Kafamın içindeki ses, ' hahayy, sen ki yıllardır depresyonla ve anksiyeteyle boğuşmuşsun, bu da ne ki! Hazırlıklısın. Üstelik bu sefer herkes aynı durumda, şimdi onlar düşünsün.' diyor ara sıra; ya bi git iç ses, mal olma diyorum ben de. Böyle yuvarlanıp gidiyoruz. Canım terapistim, iyi ki bir yıldır kafamın içindeki iç sesle baş etmeyi bu kadar güzel provalıyoruz.

Şaka bir yana iyiyim ben. Aşağıda görüldüğü üzere ilkokul 3 seviyesindeki becerilerimle yeniden resim yapmaya başladım. İnanmazsın, ilkokul 3 seviyesinde olup olmamayı bile pek umursamıyorum artık, Marie Kondo prensiplerini fiziksel eşyalardan çıkarıp hayatımın diğer alanlarına da uygulamaya başladım. Bu bana keyif veriyor mu? Cevabın bu kadar basit olması çok yardımcı oluyor.

Glutensiz ekmeğimin mayasını tutturmayı becerdim sonunda.  Daha ne olsun! Hamurişi pişirmeyi becermek ne kadar da zen, ne kadar da farkındalık ve sabır isteyen bir şeymiş onu (büyük ihtimalle bilmemkaçıncı kez) keşfettim. Tarife son adımına kadar uyabilecek sabır ve sakinlik, üstüne kimyanın işe koyulması için gereken süreyi tanıyacak kadar sabırlı olurken diğer yandan kontrol etme ihtiyacını bastırabilmek, ya da farkındalık sayesinde o kontrol manyaklığını bile unutuvermek! İşte alın size 'sihir'.  Altı üstü bir ekmek yapmışsın, bu kadar felsefe niye diyorsan ey okur. belli ki beni pek tanıyamamışsın. Dışarıdan yeterince ilginç girdi olmayınca içeriden üretmeye başlıyor bu kafa. Kitaplar, filmler, yeni şeyler öğrenmeler de bir yere kadar...

Yapılacak daha o kadar çok şey var ki kafamda, bir süre daha sıkılmam gibi. Bahçeyi yaza hazırlamak var mesela. Ayrıca sonunda dikiş makinesi aldım, kafamda projeler var. Bir sürü kitap var okunacak / dinlenecek. Hobi olarak üstünde çalıştığım araştırma projem var. Dışarı çıkmak istesem bisiklet var. Birlikte spor yaptığım bir grup, yoga yaptığım bir başka grup var. Haftalık organik meyve-sebze kolisi gönderen bir servise üye oldum, yemek pişirmek için bahanem var. Yoğurt yapmaya başladım. Kediler var, konu mankeni olarak günüme eğlence katan.  Gerekli malzemeleri alıp bir kenara koyup yapmaya bir türlü başlayamadığım hobiler var sonra, ki o liste epey uzun olabilir, çaktırma!

Ama  yolculuk yapmayı ve doğada olmayı, yürüyüşe çıkmayı özledim. Kafamda öncelikler netlik kazanmaya başlıyor bu süreçte. Bakalım her şey bitince karşılaşacağımız yeni bizleri sevecek miyiz?

Le Resim

31 Aralık 2019 Salı

Bir yıl daha biterken

Bugün bir yılın daha sonuna geldik sayın okur. İşte bunlar hep yaşlanmak. Arada soyadımızı da değiştirdik, yeni yıla Almanca soyadımızla sıradan bir Alman olarak başlayabiliriz.

Yıl biterken yeni yıldan en çok istediğim şey daha çok iç huzur. İç huzur olsun ki ben daha çok eğlenceli şeyler yapacak enerji bulayım. Daha çok okuyayım, daha çok hobi edineyim, daha çok üreteyim, örgü öreyim, zihnimi besleyecek filmler müzikler tüketeyim, yeni şeyler öğreneyim. Ve bütün bunları yaparken vaktimi daha verimli şeylere harcamalıyım diyen iç sesim susmuş olsun, beni tüketmesin, hayat sadece işten ve ciddi şeylerden ibaret olmasın, boş zamanımda keyif alacağım şeyler yapayım, onları yaparken de suçluluk duymayayım.

Daha çok örgü, daha çok dans, daha çok yoga, daha çok meditasyon, daha çok okumak, daha çok gezmek, daha çok ellerimle bir şeyler üretmek/ üretmeyi öğrenmek!

Hadi size iyi yıllar :)


12 Aralık 2019 Perşembe

Meetup kültürü

Üniversitedeki kulüp tanışma toplantılarının yetişkinler için olan versiyonu bence meetuplar. Hatta gelen tipler ve gelme sebepleri bile değişmiyor, bir şeyler öğreneyim diye geleni, artistlik yapmaya geleni, kız tavlamaya geleni, belki arkadaş bulurum diye geleni hemen her meetupta hepsi var bence. Öyle işte.

1 Aralık 2019 Pazar

Tom Waits'ten "Dead And Lovely" dinlerken

O değil de, bu blogta bu kadar alıntı yaptığım Küçük İskender'in bu yıl içinde öldüğünü bilmek ne garip bir duygu. Buraya da not düşmek istedim.

İçimdeki Alman artık dışımda

Merhabalar, yine geleneksel olarak ne kadar da uzun zamandır yazmamışım diyerek başlayayım. Bence tekrar, tekrar yazmaya karar verdim desem daha dürüstçe olabilir.

Hayatımın sanırım son 3-4 yılı beklemekle geçti. Ortalık karışıktı, bense mutsuz bir şekilde yabancı olduğumu her gün hissettiren bir Alman kasabasında doktora yapıyordum. Ortalık karışıktı ve ben bir takım kronık sağlık sorunlarım olduğunu keşfettim. Sanırım ne zaman bir yetişkin olduğunu farkettin derseniz işte o an diyebilirim. Gelecek planları yapmak lazımdı. Almanya'nın akademisyenleri nasıl sömürdüğünü de böyle anladım; yıllardır bu ülkede araştırmacı olarak çalışıyordum ancak bu kadar sosyal haklarla dolu ülkede hiçbir şeye hak kazanamamıştım. Çünkü doktora öğrencileri, maaşlı çalışan değil, bursiyerdi. Vergi ödemek zorunda değildik, böylece elimize daha çok para geçecekti. Ancak bu aynı zamanda sosyal haklara sahip olmadığımız anlamına da geliyordu. Özetle az paraya çok iş yapan, sağlıklı ve cici çocuklar olduğumuz sürece sistem mükemmel işliyordu, ancak en ufak bir sorunda kapı önüne konmamak için bir sebep yoktu.

Sağlık sorunları, doktora stresi, yukarıda anlattığım ortada kalmışlık hissi, geri dönmeme isteğiyle birleşince  hissettiğim endişeyi anlatmam mümkün değil. Üstünden yıllar geçince yaşadığım şeyin travma olduğunu açıkça görebiliyorum şimdi. O zamanlar böyle hissettiğim için kendimi zayıf görüp kızıyordum. Doktora yaptığım labda mutlu değildim. Bütün yaşadıklarımı ve hissettiklerimi göz önüne alarak, kendimce bir çıkış planı yaptım. Her şeyden önce kendimi garantiye almalıydım. Kararımı vermiştim, en azından bir kaç yıl daha Almanya'da kalıp vatandaşlık alacaktım. En azından her şey boka sararsa bir Z planım olsundu. Vize, oturma izni vs derdi olmadan Avrupa'da kalabilmek, her şey boka sararsa sosyal yardımdan faydalanabilmek, insanca yaşamak, insanca bir sağlık sigortasına sahip olmak için bir kaç yıl daha beklemeye değerdi. Kariyer ve hayata dair yapmak istediklerime ondan sonra devam edebilirdim. Bu motivasyonla doktorayı bitirdim, yaşadığımız ve sevmediğimiz kasabada bir doktora sonrası pozisyonu buldum, başladım. Neredeyse başlar başlamaz bu pozisyona başlamanın ne büyük hata olduğunu fark ettim, hiç ara vermemiş olmanın da etkisiyle burn-out oldum. Deneme süresi bitmeden, yeni bir iş bulmadan o işi, profesöre en sonunda " sizinle çalışacağıma Türkiye'ye dönerim" diyerek bıraktım. Pişman değilim, adamdan uğradığım ayrımcılığı ve pozisyonun benim kariyer hedeflerimin ne kadar altında olduğunu falan düşününce şimdi olsa yine derim.

Almanya'da okul bitirenlerin burada kalıp iş arama hakkı var, 18 aya kadar vize veriliyor. Ben de ona güvenmiştim. Fakat halihazırda Mavi Kart sahibi olduğum için o haktan faydalanamayacağımı, benim yüksek nitelikli kategorisine girdiğimi söylediler. Yine de inisiyatif kullanıp elimdeki oturma iznini 6 ay daha iptal etmeyeceklerini ve gerekirse o 6 ay sonunda bir 6 ay daha iş arama vizesi vereceklerini söylediler. Biraz dinlenip düşündükten sonra karar vermiştik. Hala vatandaşlığa geçmenin en mantıklısı olduğuna karar verdik, ancak güney Almanya'dan bunalmıştık. Hedef Berlin'di. Şansımı akademiden özel sektöre geçerek deneyecektim. Berlin'in start-up dünyası ilgi çekiciydi. Üstelik, akademideki 1-2 yıllık kontratlar yerine özel sektördeki kadrolu kontratlar vatandaşlık başvurusunda avantaj sağlayabilirdi.

Berlin'de küçük bir şirkette veri bilimci (data scientist) olarak iş buldum. Berlin'de ev bulmak zor olduğundan, merkeze yakın ama doğu Berlin'de yer alan, 10 yıl öncesine kadar ırkçılığıyla ünlü bir ilçede ev bulabildik, Burada oturmanın güzelliği, hala çok yabancı olmadığından vatandaşlığa başvuru sırasında çabuk randevu bulabilmekti.

Ilk başvuru randevusundan Alman vatandaşlığına geçiş belgesini alana kadar 19 ay geçti. Bu 19 ay içinde, evrakları tamamlayana kadar resmi başvuruyu yapamadık (yapabileceğimiz halde memurumuz istemedi), gerek olmayan kurslara para verdik ve gittik, yanlış bilgi verildi, erken başvurma hakkımız olmadığını çok geç öğrendik ve süreç sadece ben mail atıp sordukça ilerledi. Aynı E-posta başlığı altında tam bir yıllık E-posta zincirimiz var sevgili memurumuzla.

Bütün bu süreç içinde, hayatımızdaki her değişikliği vatandaşlığa geçiş ofisine bildirmek zorundaydık ve her değişiklik karar değiştirmelerine zemin hazırlayabilir. İş değiştirdin, bum, deneme süresinde olduğundan dolayı reddettik, ev değiştirdin. başka ilçedesin, evrakları oraya transfer edeceğiz ve süreç tekrar başlayacak vs gibi.

Bekledim, sabrettim, öğrendim. Berlin'i sevmeyi öğrendim, arkadaşlar edindim, işimden sıkılsam da başka hobiler, zevkler edinmeyi öğrendim.

Sonunda oldu ama, beklediğimize değdi. Gerçi bir yandan hala bekliyoruz, çünkü soyadımızı değiştirmek için başvurduk ve kabul edilip edilmeyeceğine karar vermeleri uzun bir süreç. Bu arada geçici kimliğimizi aldık ama pasaport ve normal kimlik kartı için karar vermelerini bekliyoruz, Kabul ederlerse seçtığımız soyadı bu kadar beklemeye karşılık elde ettiğimiz en eğlenceli şey olabilir :)

Geçici kimliğimizi aldığımızda ilk yaptığımız şey ise Londra'ya gitmek oldu.Daha önce vizeyle uğraşmamak için inat etmiş gitmemiştim, beğendim.

Bu kadar beklemeden sonra, şimdi özgürüm. İlk yaptığım şey, iki aylığına yarı zamanlı kontrata geçerek ne istediğimi düşünecek zaman yaratmak oldu. Yeni şeyler öğrenmekten tabii ki vazgeçmedim. Bu bekleyiş esnasında terapiye başlayarak travmalarla yüzleşecek cesareti buldum ve ben kimim sorusuna endişeleri bir kenara bırakarak cevap aramayı öğrendim. Güzel yerler gezdim, çok güzel bir yoga kampına gittim. Yeni deneyimler biriktirdim.

Yaşamak güzel şey, Almanlık da çok güzel. Özgür olmak da. Geç kalmışlık duygusunu aşmayı becerince yeni bir şeyler öğrenmenin zevkini tekrar hatırladım.

Geçen hafta dikiş dersine gittim mesela, sanırım çocukluk hobime dönme vakti geldi. Ellerimle fiziksel bir şeyler üretebilmek çok güzel bir his.

Şimdilik durum böyle. Berlin'den sevgiler sayın okur.

27 Aralık 2018 Perşembe

yeniden

Tekrar yazmaya başlayınca devam edebilecek miydim acaba?

Su anda 'Human Brain Coloring Book' adli boyama kitabında beynin bölümlerini boyarken bir yandan da 'StarTalk' podcastinin 'Time and the Universe' bolumunu dinliyorum. Bir yıldan biraz uzun zamandır Berlin'de yaşıyoruz.

Detayları sonra yazmak umuduyla, sevgiler!

20 Mart 2015 Cuma

Fieldmapping ile ugrasirken ben...

Yeni yil gelmis olm soylesenize. Neyse yazin yaptigimiz deneylerin sonuclarini analiz etmeye calisiyorum. Besinsizlikten midir vitaminsizlikten midir nedir salaga baglamis hissediyorum kendimi. E tabii motivasyon eksikligini de unutmayalim.
Gecen persembe sonunda endoskopi yaptirdim burasi yavas memleket oldugundan bu cuma falan biyopsi sonuclarini konusmak icin doktora gidebilirmisim. Gastrocu rontgen teknisyeni gibi calisiyor ben bir sey diyemem seni buraya gonderen doktora git dedi. Peki dedim napayim. Sedatif kafasiyla ruyamda modada yuruyordum, beni uyandiran hemsireye de e ben ruya goruyordum tadinda bir seyler zirvaladim. O kafayla ruyada modada gezmek makine seslerini de trafik gurultusu olarak ruyaya katmak sukela dogrusu. Sukela ne ya kendimden tiksindim bir an.
Of calistigin konu ve aletler falan hakkinda yeterli teknik ve pratik bilgi bulamamanin gozu korolsun. Neyse tek basima anlamak icin inat ettigim seyi sonunda harward in mi ne neuroimaging centerinin faqsu sayesinde anladim. En azindan bu da bir seydir.
Dun ucuncu hobbit filmini izledik sinemada ve utanmadan arlanmadan diyorum ki bence epey sikici ve uzundu film.
Radyoda yine wonderwall caliyor ve ben yine bagira bagira eslik etmek istiyorum. Bir de ergen is arkadaslarimin ofiste ergen deodorant sikip kikirdesmelerinden kurtulmak istiyorum cok mu?
Neyse ben spm manualinde fieldmapping kismini tekrar okumaya geri doneyim. Su datayi da analiz edip bi kac denek daha bulursam guzel seyler olabilir.
O zaman siradaki eksen parcasi hepimize gelsin: gold on the ceiling black keys'ten. O degil de neredeyse bir senedir kenarda oturan ukuleleme bi el atsam ya. Amanin en azindan yogaya geri dondum.
Bir dahaki yaziya kadar kib byys falanlar efenim

29 Aralık 2014 Pazartesi

Flow, My Tears, The Policeman said

Baslikta gecen kitabi okumayi yeni bitirdim, sanirim bu yil bitirdigim son kitap olarak listelere girebilir kendisi.
Philip K. Dick ne güzel de anlatmis zamaninda senin, benim, hepimizin, siradan modern insanin kabuslarini, distopyalarini, bundan yaklasik 40 yil önce hem de.
Noel tatili, yani benim resmi olarak tatilim yok ama cogu insan sehir disinda falan oldugundan ise gitmesem de olur, ama bitirmem gereken isler de var gitmek de lazim o yüzden. Bir yandan da hava inanilmaz soguk, kar yagiyor falan filan iste.
Yazip yazip siliyorum, ben bi disari cikayim bari.

25 Ekim 2014 Cumartesi

Enjoy the silence bence

Radyoda enjoy the silence calarak beni yillar yillar oncesine goturuyor yine, artik aklima daha ziyade odanin kosesinde duran bilgisayarimin basinda gecirdigim sayisiz saatler, programlama odevleri dolu aksamlar geliyor. Etrafimdaki hirs küpü insanlarin bilgisayar konusunda bi bok bilmeyip ahkam kesmeye calismasi bana eskiyi daha da cok özletiyor sanirim. Neyse, bu da gecer elbet.

Epey once yazacaktim buraya, bir ay kadar önce. Diyecektim ki, hayatta ani biriktirmek önemli sey. Ani biriktirmeyi unutmamali insan. Eylülde iki hafta kadar Türkiye'ye gittim, aile ziyareti falan, denize günese kuma doydum azicik, sonra Istanbul'a gittim, H ve U ile kaldim 3 gün, H ile epeydir basbasa vakit gecirmemistik, cok iyi geldi. Onu anlatacaktim sana blog, sonra yillardir görüsmedigim cok eski bir arkadasimla bulustum, insanlarin young adult hayatina adapta olmaya claistigini görmek- acikcasi biraz rahatlaticiydi. Hem yalniz olmadigini bilemk hem de baska türlüsünün mümkün oldugunu görmek cok güzel bir his. Burada alman köylüsü is arkadaslarimdan biri- kendisini pek sevmem de- ay iste yasitlarimizin cocuklari var, ev yapiyorlar insan özeniyor gibi bir seyler dedi gecenlerde. Ev YAPIYORLAR ne laan, aliyorlar da degil, yapiyorlar, o kadar alman köylüsüyüz ki. Off...Sabaha kadar miyavlayan kedilerim bana, üstünü sagini solunu kapatarak kediler icin güvenli yapabilecegim bir müstakil bir bahcesi olan bir evde oturma istegi uyandiriyor, evin benim olmasi büyüklügü falan mühim degil, sadece istedikleri zaman disari cikabilsinler ve ben de güvende olduklarini bileyim yeter :)

Yarin yillardir hayalini kurdugumuz Neuschwanstein kalesini görmeyi yapilacaklar listemizden cikarmaya gidiyoruz, yeyy!

Burada sevdigimiz ve arkadas olarak gördügümüz insanlardan biri baska bir sehre tasiniyor, her akademisyenin kaderi sürekli yer degistirmek ve arkadaslarinin sürekli yer degistirmesi degil midir? Modern zaman göcebeliginin farkli bir versiyonu. Iki gün önce veda partisi tadinda bir sey yapti evinde, tanidigimiz hemen herkesi tanidigi halde (bizim labdaki nisanlar vb) bir tek bizi cagirmisti, diger cagirdigi insanlar da bizim gibi insanlardi, güzel bir ortam vardi. Labdaki insanlara söylemedim cünkü böyle durumlarda neden kendilerinin cagrilmadigni ve benim neden bu insanlarla hala görüstügümü anlamak istemiyorlar genelde, insanlar epey garip. Ha bir de bizim labdan da birinin veda yemegi gibi bir sey vardi, bir yilligina baska yere gidiyor, tabii baskalarini kendilerine tercih ettigim gercegine genelde epey bozuluyorlar- özellikle patronum. Süper pro bir iliskimiz var lab icinde, evet :D

Queens of the stone age I sat by the ocean diyor simdi eksende, ben de istiyorum ben de ben de diye bagirmak istiyorum!

H ile U, her sey yolunda giderse iki ay icinde Amsterdam'a tasiniyorlar, bu son zamanlarin en heyecan verici haberi!!! Herkes yakinimiza geliyor, ne güzel lan :Dy akin=vizesiz ve trenle gidilebilen yerler benim icin sanirim.

Epeydir pek film izlemiyorum sanirim, bu aralar pek kitap da okuyamadim ama Türkiyedeyken Buket Uzuner'den Su romanini okumustum ve bence cok güzeldi. kediler kadiköyler, samanlar falan güzel olur tabii benim icin :D

Yogaya basladim ve epey saridm, haftada 2-3 kere yogaya gidiyorum, hatta ingilizce ders yetmedi kadinin verdigi almanca derslere de gidiyorum, saniyorum almancam da gelisiyor biraz böylece. Aylik abonman aldim, böylece istedigim kadar derse gidebiliyorum. Vücudumda bilmedigim kaslar calisiyor ve esniyor, üstelik sirtim cok daha az kütürdüyor artik, yemin ederim genclestim resmen.
Bir de her modern insanda oldugu gibi saniyorum meditasyon bende de bir ihtiyacmis.

Ohoo eksen, simdi de Coldplayden Clocks caliyor, yine eskilere goturmeli.

 Ilk makalemin ilk taslagi bitti nihayet, bakalim daha üstünde ne kadar degisiklik yapacagiz. Simdi ikincisi üzerinde calisiyorum, datalarim hazir. Aslinda bir an önce bunun taslagini da yazmam gerekiyor, ve ücüncüsü icin de deneylerin yarisini yapmistik, o datalari analiz edip deneyleri tamamlamam gerekiyor. Ha bir de arada baskalariyla birlikte yazilacak en az iki hikaye daha var su an üzerinde calistigim ikinci grup datadan, yani in progress o kadar cok is var ve sürekli gerideymisim gibi hissediyorum ki, stres olmamak zor. Bir de patronum sürekli laf sokuyortrip atiyor falan bu konuda, sorma tadindan yenmiyor be blog. Ofisimiz cok kalabalik ve gürültülü, ergenimsi bir erkek grubumuz var sürekli muhabbet edip kikirdesen, sorma. Neyse pomodoro teknigi epey ise yariyor benim konsantrasyonum icin,  Bir yandan da ney falan dinliyorum, sözsüz müzikler buluyorum falan, napalim. Yazarken ve okurken cok zor oluyor yani, analiz yaparken belki o kadar degil ama.

Arada oktoberfeste gittik, inanilmaz kalabalikti tabii ki ama güzeldi, gerci bildigin panayir yani aslina bakarsan, ya da böyle seyler icin fazla uzun süredir almanyada yasadik sanirim.

Bu da bölüm sonu sarkin olsun canim, eksene sevgilerle:
https://www.youtube.com/watch?v=3Ip1irYWXck

22 Ağustos 2014 Cuma

Don't Panic

gunaydinlar sevgili kendi kafasina gore takilan astronotlar ve uzay mekikcikleri

bu kadar nese dolu bir baslangica daha az nese dolu bir gunun sarkisi vererek devam edelim
https://www.youtube.com/watch?v=8uxt-FnNy2I
Ne de guzel soyluyor Coldplay, hepimize nostaljiler yaptiriyor, geri gelmeyecek gunleri hatirlatiyor, album ikibin yilinda cikmis olmasina ragmen bana ikibin bes civari yillari hatirlatiyor, muhtemelen hayatimda en cok o zamanlar coldplay dinlemis olabilirim, ondandir, istiklal caddesinde ve civar sokakalarda simdi varolmayan mukemmel cafelerde takilmayi hatirlatiyor, simdi kimbilir dunyanin kac bir yerinde olan insanlarla kitap tartismayi falan hahitrlatiyor coldplay.

aman neyse, nostalji yapmaya gelmemistim aslinda ama oyle oluverdi. Zaten pazar gunu otuz olacak olmanin verdigi bir mini stres var uzerimde- evet ota boka stres yapmak icin sebep bulan bir stres bagimlisiyim sanirim. Merhabalar ben isirganotu, ben bir streskoligim. adsiz streskolikler toplantisi yapalim online, herkese iyi gelir sanirim.

Aslina bakarsaniz kendimi ikna etmeye calistigim dusunce tarzi soyle, yasasin, otuza kadar yasamayi basardim!!! I made it!!! Ne kadar sakar ve kotu bagisiklik sistemi falan sahibi oldugumu bilen hemen herkesin yuzunde bir gulumseme olacaktir sanirim bu ifadelerle :D Inanmamistiniz degil mi yapabilecegime?

Dun hayatimda bir yenilik yapmaya karar verdim ve yogaya basladim. Bunda tabii burada ingilizce yoga kursu bulmus olabilmemin de katkisi buyuk. sirtimdaki her bir kas ayri ayri agrisa da guzeldi, devam etmeye karar verdim.

siradaki sarkimiz Garden State soundtrackinden gelsin (tabii ki bu sarkiyi filmle birlikte kesfetmis degilim, ama bu vesileyle filmi de analim):
https://www.youtube.com/watch?v=QD7qIthSdkA

Hadi icinden muzik gecen filmler izleyelim, cok rahat koltuklarimiz ve kitap kapli duvarlarimiz olsun, sarap sevmesek de sangriamiz olsun bir kenarda, mumkunse bol bol dostlar olsun etrafta, filmlerden kitaplardan muziklerden edebiyattan bahsedelim, oruc aruoba okuyalim mesela,  halil cibran okuyalm ne bileyim, dostoyevski okuyalim, almanca brecht okumaya calisalim falan. kicimizi kaldirip ukulele calmayi ogrenelim, bir kenarda sus dursun diye almadik degil mi?

Bleda'nin is bulmasi gibi sahane bir haber var arada, onu da atlamayayim. 9-6 tadinda bir is hayatina girdigi icin biraz mutsuz ama hayat boyle, yapacak bir sey yok.

bir de kedileri tasmayla gezmeye alistirdigimiz icin hem gururlu hem uzgunum. Umarim bir gun sonsuz bahcesi olan sehir merkezinde olmayan ciftlik tadinda bir yere tasinacagiz dunyanin herhangi bir yerinde ve gercek ozgurlugun tadini cikaracaklar.

son olarak bu aralar iki kitap birden okuyorum yine, William S. Burroughs"un Junky'si ve Albert Camus'dan Düşüş.  Guzel Kindle, cici Kindle diyorum ama arada kitap kokusunu, raflar dolusu kitaplarimi, onlari suursuzca karistimayi ozluyorum evet.

Isler gucler beni bekler, buraya gelmeyen yaz yuzunden eylulde turkiyeye gidip deniz kum gunes mi gorsem diye dusunuyorum ama hala emin olamiyorum. Bakalim.

9 Nisan 2014 Çarşamba

guneylere gitmekli baska bir sarki

https://www.youtube.com/watch?v=1m71Zgek9tY

burasi da radyo programi gibi oldu.
yazmaya usenmek iste...

2 Nisan 2014 Çarşamba

15 Ocak 2014 Çarşamba

what's happiness demisken sarkili post

https://soundcloud.com/ellekingmusic/playing-for-keeps

ya da bkz mad men teaserlari...
bir de ben ay sonunda turkiyeye gidiyorum, tam 1 yil sonra. bakalim neler degismis olacak, bakalim 1 hafta orada kalmak hayatimda ne bok degistirecek, falan.

what's happiness?

Mutluluk, elindeki ekitap koleksiyonunu arkadaslariyla paylasmaya karar veren canin arkadasin H.nin gonderdigi ekitaplar icinde, yillardir okumak istedigin ama yazarinin cani istemediginden yillardir baskisi yapilmayan ve ikinci eli yok satan o kitabin cikmasidir (isimler, kitap isimleri falan basbelasindan sakinmak icin yazilmamaktadir. zaten tahmin etmis olanlara ekstra ipucu: kitap/yazar yerli).
mutluluk turkce ne bulsak da okusak diye dusunurken elinde bitiveren birbirinden ilgi cekici zibilyon tane ekitaptir.
bazen mutlu etmesi kolay bir insan olabiliyorum ben de, evet.
vielen dank, thanks, tesekkurler, tak H.

31 Aralık 2013 Salı

bu da yilin son postu olsun

bir süredir epey depresifim, düsününce pek de iyi bir yil gecirmisim gibi hissetmiyorum kendimi.
Bir de her zamanki gibi hasta oldum- soguk alginligiyla karisik sinüzit sanirim. Bir yilbasini daha evde pijamalarla gecirdigimi buraya not düsmek istedim.  Bünyeyi ne kadar strese sokuyorsak, dinlenince sapitan bir bagisiklik sistemi yaratmis bulunmaktayiz. Noel haftasi diye dinlenince hasta olmak.

neyse efenim yeni yil yeni yil yeni yil yeni yil siizlereee kutlu olsun, yeni yil yeni yil yeni yil yeni yil biiizlere mutlu olsun diyorum size, tahminimce yanlis yazdim ama anladiniz iste. bir de hic copy paste yapmadim, aferin bana.

kafamda cok cilginli yeni yilda yapmak istedigim seyler listesi, yilin sarkilari listeleri falan var ama halsizim. bir de ocak sonunda izmire gidecegim, bakalim tam 1 yil aradan sonra türkiyeye gitmek ne kadar sürreel gelecek bu zavalli bünyeye.

yeni yilda daha cok mutlu olmak, zamanimi daha iyi kullanmak istiyorum. Resmen bir yili tembellikle gecirdim ya da ben öyle hissediyorum en azindan.

hadi herkese yilbasi hediyesi olarak siber-sarilma hediye ediyorum- karsilik beklemeden. belki hep beraber daha iyi hissederiz.

2 Kasım 2013 Cumartesi

(yaklasmakta olan) kis depresyonu ve kendine güvensizlik ve body size distortion arasindaki mükkemmelötesi baglantilar

bir cumartesi sabahi (aslinda gidip calismam gerekse de) de biraz keyif yapacaktim. dün de tatildi aslinda ama dün calismak istememistim, persembe günü evde mini bir cadilar bayrami partisi vermistik ve gec yatmistik ve bir kac bardak sangria icmis olabilirdik- bunu yazarken bu aksam da katilmamiz gerekn bir parti oldugunu hatirlamis olabilirdim misal. belki de b vitaminlerimi düzenli icmeyi unuttugumdandi bu blues ruh hali, kim bilebilirdi. persembe günü kendi partime gec kalma pahasina posterimin büyük bir kismini tamamlamistim, ama bugün de gidip kalan eksiklikleri halletmem gerekiyordu, cünkü süpervizörüm yarin amerikaya ucuyordu ve gitmeden önce görmesi gerekmekteydi, benim de posteri pazartesi baskiya vermem gerekiyordu ki, dünyanin en hizli bilisim teknolojilerine sahip olan canim ülke almanyada posteri baskiya vermekle alman arasinda gececek 1.5 gün, posteri gitmedn alip kontrol etmeme yetecek zaman versindi. Ha evet, önümüzdeki persembe amerikaya ucuyor olabilirdim ve bu yüzden epey gergin olabilirdim, epey avrupalilasmis olabilirdim bu konuda, dilini bilmedigim herhangi bir avrupa ülkesine gitmek beni germiyorkan amerikaya gitmek beni feci geriyor olabilirdi. san diegoda hava güzelmis ve pasifik okyanusunu görme serefine erisecegiz iste gibi konularla kafami oyalamaya calissam da aslinda transatlantik ucuslarda ucus korkusu yasadigimi kabul etmem gerekebilirdi.
ise gitmem gerekirken ben oturup dumandan köprüalti dinleyerek nostalji yapmis olabilirdim, sonra bir cumartesi sabahi keyfi nostaljisi olarak acip kanat atkaya okumus olabilirdim, sonra lou reedden perfect day dinleyip velvet undergrounda ziplamis ve favorim olan sarkilardan venus in furs dinlemis olabilirdim, oradan david bowiey uzanip defalarca space oddity dinlemis ve kendimi cok ama cok uzgun hissetmis olabilirdim. Hava bok gibi ruzgarli ve bulutlu ve kapali ve ayni anda gunesli olabilirdi ve arkamdaki koltukta uyuyan kedi horluyor olabilirdi (uykusunda mirildanan, horlayan ya da inleyen bir kedi kendisi, bi sürü kez kayboldugunu düsününce bazen kabuslari icin kendisine üzülüyorum). psikooglarla calismaktan sikilmis ve kod yazmaktan bu akdar uzak kaldigim icin kendime epey kiziyor olabilirdim, nereden tekrar baslayacagimi bilmemenin rehavetiyle oyalaniyor da olabilirdim. kendimi cirkin ve sisman hissediyor olabilirdim,  dün kosmus olsam da bugün kosacak vaktim olmayabilir diye dertlenirken, evde solitaire basinda -sirf is yapmamak icin- oyalaniyor da olabilirdim. Deadlinelardan nefret ediyor ve bir süre kendi kendime kalip kafami dinlemeye de ihtiyac duyuyor olabilirdim.
hepsi olabilirdi, oluyordur da belki, kimbilir. Ben gidip bir kahve daha yapayim, hazirlanip laba gideyim, gözümde büyüyen posteri bitirirsem kendime güvensizligim belki unutacagim kadar geri planlara düser, hissettigim rahatlama karsisinda.

29 Ekim 2013 Salı

barcelona barcelona sen ne de guzelsin

bu salak alman koyunde cok sikilmistik, malum yaz tatili yapmamis olmak ve aylardir alman sinirlarinin disina cikmamis olmak bunyeye zarar, depresyon etkisi yapar falan. Ryanair kankamiz sagolsun, kendimize bi guzellik yapip gecen hafta iki gunlugune Barcelonaya kactik. Sehir guzel, kizlar guzel, jantlar neden guzel olmasin diye ozetledik 2 gunumuzu. Cidden hayatimda gordugum en guzel yerdi. Yasanir mi? Evet! Insanlar bok gibi degil , mutlular, sokaktaki kopekler mutlu (almanyada cok insan kopek besliyo ama kopeklerin cogu mutlu degil, kimse kuyruk sallamiyor). Sehir buyuk, yapacak cok sey var, cok gezecek yer var, cok turistik, kozmopolit, insan kendini ausländer gibi hissetmiyor. Bir yandan da misal, sehir merkezinde plajlar var! rüya gibi! denize girdik, güneslendik, kumsal cok güzeldi ve dünyanin her yerinden insan doluydu (arkamizdaki amerikali delikanlilar önümüzdeki belcikali üstsüz kiza yavsamaya calisirken ortada kalmis olmak sorunsali).
sonra bu boktan alman köyüne geri döndük- mis gibi yaparak yasayan pretentious insanlarin özenti elitist köyü.
barcelona benim icin, Brazildeki Sam'in rüyalari gibi oldu.  Asa ulasamayacagim ama cok süper mutlu bi hayat ve uyandigimdaki realitem bu boktan alman köyü.
neyse, haftaya da san diego yolcusuyuz bakalim, gidip poster hazirlamak gerek simdi. Böyle böyle her ay daha mutlu bir yere kacmak gerek, burasi cekilmiyor azizim. O yüzden para gerek, boktan phd maasi ile iki kisi yasayinca olmuyor o isler. kendime kizdigim kadar su dünyada.... neyse.
insanin hayattan bekledigi tek lüks gezmek olsun, daha da kötüsü su boktan düzende gezmek lüks bir sey olsun

8 Ekim 2013 Salı

tasinmacali oyunlar

cok olmus yine yazmayali.
buraya kis geliyor bile, kistan once depresyonu geldi. cok sikiliyorum cok sikiliyorum.
arada bi suru guzel filmler izledim, itler gibi calistim, deney yaptim, ustume yikilan yeni gelmis phd ogrencisine yeterince sey ogrettikten sonra itinayla kendisine onun isini yapmayacagimi belli ettim, tasindik, yerlestik falan filan.
en son before midnight i izledim, serinin en guzel ve en gercekci filmi olabilir, ama bence kadinin karakteri sinir bozucuydu.
sanirim is yasamimda falan bir suru bossy insana katlanmak zorunda oldugumdan- welcome to academics- kisisel iliskilerde en ufak bi bossy hareket ya da manipule etme cabasi sezdigimde- ki bunun genelde bilmeyerek oldugunun da farkinda olsam da- hemen sinirleniyor ve topuklarim gotume vura vura uzaklasmak istiyorum bu insanlardan. 
bu boktan durum aslinda cok oluyor ya da ben buluttan nem kapar duruma geldim. 
tasindik, yerlestik. kediler evi cok sevdi- ev eski eve gore epey buyuk oldugundan olabilir, tum gun camda disaridan gelip gecenleri izlediklerinden de olabilir. epey bi cosy oldu ortam. salona tek kisilk yatak koyup yastiklarla kendisini divan haline getirmis olmamizdan da kaynaklaniyor olabilir tabii bu durum, zira eve her gelen yarim saat sonra uzanir vaziyette kedi gobegi seviyor olarak buluyor kendini. 
ha bir de sehir merkezi sayilabilecek bir yerde oturdugumuzdan gelen gideni bol bir ev oldu burasi, bu da guzel.
almanca kursuna basladim, bu sefer kursu degistirip yeni bir yerde basladim, buradaki ortam asiri asiri ciddi bana gore, sanirsin ki herkes alman olacagim gaziyla gelmis. 
onun haricinde, hala tatil yapamadim ve hala cok cok cok sikiliyorum. Tubingen effect: yeni insanlarla tanismanin zorlugu, olan insanlarla muhabbet etmenin zorlugu falan filan.
neyse ben kacayim da o region of interestler kendi kendilerine tanimlanmayacaklar deneklerin beyinlerinde. 

19 Ağustos 2013 Pazartesi

guzel muzikli bir film daha

Dun high Fidelity izledim. Yine muzikleri guzeldir tadinda izlemeye baslayip sevdigim filmlerden. Siz sikici bulabilirsiniz belki ama hayat da sikici degil mi zaten? aman allaaam cok uber super aksiyonlu bi hayat yasiyosaniz da arada seyirci olarak davet etsenize, olur mu?
Bu siralar anlamsiz bir nes'e doldum. Sanirsam harbiden b12 eksikligi cektigim icin aptal depresif ve cekilmez bir insan olmusum, tekrar vitamin almaya baslayinca insan oldum. Yok en kotu ihtimal gider izmire yerlesiriz effect de olabilir bu, farkindayim. Doktoraya koymusum, size bir sey olmasin.
Belki de gecen hafta delicesine deney yaptigimdan, MR'da maruz kaldigim manyetik alanin bilinmeyen bir yan etkisidir manik ruh hali, hepsinin gideri var benim gozumde.
Aylardir okudugum kitabi sonunda bitirmeyi basardim, su anki deneyimin ilk asamasini bitirdim verileri analiz ediyorum, yeni ev sahibi sonunda tatilden dondu ve mail yazdi, izledigim filmleri seviyorum bu aralar, yarin Frankfurt'a gidiyoruz, amerika vizesi icin gorusmem var (sanirim 7 ay falan aradan sonra gokdelen gorecegiz, yeey! 3 aydir da buyuk sehir gormemistim, oyle dusun yani). Gecen yilki gibi cok cok iyi davransinlar, mukemmel sorunsuz olsun ve ertesi gun vizemi yollasinlar, olur mu?. Ben de biletimi de alayim ve okuldan butun bu islemlerin parasini alayim bir an once, hemen 10 gunde versinler.
yine dogumgunum geliyor lan, fazla buyuduk bence. burada sabitlenebiliriz.
burada evi teslim alirken ve teslim ederken bir protokol hazirlaniyor (devir protokolu gibi de janjanli bi adi var kendisinin). Neyse iste, boyle aman tmeiz birak evi, bal dok yala olsun falan tadindalar genelde. Ben de, bir ay sonra tasinacagimizdan, ufaktan ufaktan evi temizliyorum ki cikarken kolay olsun. 2-3 keredir delicesine banyo temizliyorum temizliyorum, fayanslari ovuyorum falan, delirecegim. o kuvet kenarindaki silikonlardaki sararma azalacagina artiyor resmen, ulan bu kadar pis insanlar miyiz diye kurt dustu icime :) Megersem eski, eski kiracilardan biri, pis silikonu temizlemeden uzerine seffaf degil de beyaz silikon cekmis, sirf o protokol kismini gecebilmek ve depozitosunu alabilmek icin muhtemelen. Ben de 'derinlemesine' temizledikce yuzeydeki silikonu kaldirmisim, altindaki pislik meydana cikmis. O kadar rahatladim ki anlatamam. Ha henuz bir cozum bulmadan bu kadar rahatlamis olmam da ayri bir mesele ama olsun.
Bir kod calistirdim ve eve gitmek icin bitmesini bekliyorum. sabah 5.15 gibi evden cikacagiz ve 9.15 gibi vize gorusmem var, bana bol sanslar. Neyse bari bir seyler izleyeyim, madem daha buradayim.

7 Ağustos 2013 Çarşamba

tuhaf aile

disaridan bakinca, dusununce ne tuhaf bir aileyiz biz lan (normal aile diye bir sey vardi sanki de), biyolojik olarak bir bagim olmayan simdiki annem (sanirim halk arasinda uvey deniyor buna, hic sevmem bu kelimeyi, hakaret gibi gelir), bayram vesilesiyle dun kendi annemin mezarini ziyaret ettigini, ona torunlarini anlattigini ama bizim evlendigimizi anlatmadigini, unuttugunu, onu da bir dahaki sefere anlatacagini soyledi. Bu ilk kez de olmuyor, annemin mezarini 10 yildan uzun suredir ziyaret etmemisimdir, dusununce o benden cok ziyaret ediyor, hos annemi de benden cok taniyor, hatirliyor falan. ablamin ufakligi goturmek istemis, olmamis. Yahu cocugun aklini niye karistiriyorsunuz diyorum, anlamiyorlar. Benim cocugum olsa, kendi annemin olmus oldugunu falan cok sonra soylerdim herhalde, onemsiz bir sey yani bence torun acisindan. ulan ben annemi hatirlamiyorum, o cocuga ne? Ayrica ablamin ufaklik "annane'sini cok seviyor falan, niye cocugun kafasini karistiriyoz ki?
ben cok ruhsuzum sanirsam.

6 Ağustos 2013 Salı

asil yazacagim seyi unuttum

Dun biz sunu izlemeye basladik:
http://www.imdb.com/title/tt1492966/?ref_=sr_1
Bence epey gercekci, uzgun ve eglenceli ayni zamanda. Adam boyle hayat bu sicar ama napalim tadinda

gunlerden bir gun yine kahramanimiz mofu...

salak mofu, dun komsunun evine girmis, aradik taradik sesini duyduk, bir sekilde baska komsularla evin sahibine ulasildi, evde oturan meymenetsiz kadin, evin sahibi yasli bunak denyo alman herifin sevgilisinin kiziymis. Megersem kadinin alerjisi varmismis ve kedilerden sikayetcilermismis (simdiye kadar ne bize bir sey diyen oldu, ne apartman icine yazi asan oldu vb.). Eve tasinirken kedileri sormustum, ve apartmanda baska dairelerde de evcil hayvana izin oldugunu biliyorum. Simdi biraz fasistlik yapabilirim, dileyen bundan sonrasini okumasin.
It herif iste, tipik alman, omru, efendisi gammazlamak, arkadasn konusmak, dusmanlik yapmak, birilerini birilerine sikayet etmek. Ev sahiplerinin yillik toplantisinda sikayet etmisler kedileri. Yani soylesen misal bana, bi konussak, birileriyle iletisim kursan belki insan olmaya sen de hak kazanirsin. Naisl kiziyorum, buralardan nasil nefret ediyorum anlatamam. Burasi icimdeki canavari cikardi, surekli sinirli ve diken ustunde bir insan oldum, suradaki almanlardan cok kurallari kafama takiyorum, insaniyetten nasiplerini almamis, hala savas hinciyla yasayan, yabanci dusmani mahluklar. Neyse cok sayarim daha ama, neyse. Cok yoruyor burada yasamak beni. Surekli olarak bir konusmanin ilk sorusu olarak almanca konusmadigini farkedince sorulan nerelisin sorusu ve o burun kivirma, o kendilerini bir sey sanan aptal tripleri, ne derseniz deyin cogunuz hala irkcisiiniiz. Hala en ari irk benim kafasindasiniz.
Neyse ben boyle, ya kadin dava acarsa ya bir sey olursa ya suysa ya buysa diye kendi kendimi yerken, bleda az once en kotu gider Izmir'e yerlesiriz dedi. Anaaa, ustume gelen o rahatlama, paha bicilemez abii. Sikerler ya, Z planimiz en muhtesem olani, ben boyle hayat stresinin de o stresi yaratan bok yemis boktan isanlarin da sicarim beynine. Oh be!!! Bok almanya, su phdyi bi bitirsem bi bitirsem. Sikerler...