Madem uzun zamandir biriktirdigim seyleri yazmadim, hepsini yine yazmak istedigim gibi ayri ayri yazayim.
Efenim olay su ki, Bleda 1 ayligina falan Istanbul'a gitti, o yüzden o gitmeden önce bir cilgin proje de ben patlatayim dedim, aslina bakarsaniz 3 gün kala cok ucuza bilet bulmus olmamin etkisi tabii ki sonsuz. Bir sali günü o kursu ekti, ben isten izin aldim ve günübirligine Paris'e gittik (bu da buraya yazdigim en gögüsüz seylerden biri olsun böyle, napalim Avrupa'nin ortasinda oturmanin görgüsüzlügü olsun bu da).
Özetle, Paris pek cok konuda overrated ama laaan kimse Paris cokk güzaaal derken binalarin ne kadar güzel korunmus oldugundan, mimarisinden falan bahsetmemisti bize?
Bir de özellikle o ismini hatirlayamadigim, Sanzelie'nin bir üst caddesi olan cadde, bize Tesvikiye/Nisantasi ya da Bagdat caddesi taraflarini hatirlatti.
Adim basi sinema var, biz bunu cok sevdik.
Bleda dedi ki, simdiye kadar gördügüm en güzel sehirdi.
Büyüksehir özlemisiz biz.
Disaridan görmek istedigimiz her yeri gördük sanirim, Bir gün de o kadar az süre degil yani. Gerci müzelerin hicbirine girmedik, o baslibasina bir gezi konusu olur sanirim.
Her yere yürüyerek ulastik, o acidan da süperdi. Paris'te toplam 11 saat gecirdik.
lmanlastigimizin kaniti olarak, uzun süredir yaptigim gibi yine sirt cantalarimizda yiyecek icecek tasidik, Orada 1 kahve disinda hic yiyecek icecek almadik. Yalniz cok yiyecek götürmüsüz, bi kismini geri getirdik ve haliyle cok yük tasimis olduk.
Bütün gün iki kisi sadece 28 euro harcadik- buna eyfele cikis, kardesime aldigim ufak hediyelik cüzdan ve kartpostallar dahil, hatta dilencinin birinin bir sekilde bizden düdükledigi 5 euro da dahil.
Eyfel'in 2. katina ciktik, bir kac yerde son katla ikinci kat arasinda cok bir manzara farki yok diye okudum, zaten ikinci kata kadar merdivenden ciktik, gerisi icin de sira beklemek zor geldi, onun yerine önündeki cimenlerde piknik yaptik, aksam yemegimizi yedik.
Kahvaltimizi da Notre Dame'in bahcesinde piknik yaparak yemistik. Ögle yemegimizi de ismini unuttugum güzel bir parkta yedik- o meshur -bahce-lerden birinde.
Eglendik, ve büyük sehir özlemimizi görüp üzüldük de biraz. Bleda laan beni buraya getirdin Tübingen'i sevmiyorum artik dedi :) Hatta Paris'te is bakabilirsin izin veriyorum dedi, ama ben sahsen Paris'te 1 yil falan gecirmek isterim sanirim, öyle kisa bir kontratla gidilebilir belki. Benim aklimda UKler amerikalar iskandinavlar var gerci, bakalim.
elele tutusan öpüsen koklasan, parkta yiyisen bir sürü cift gördük, bunlardan almanyada pek de görmedigimizi farkettik. Tekrar diyorum, almanya en az türkiye kadar konservatif bir yer. Bir kez daha anlamis olduk bunu, ben hic sokakta cok acikca cift oldugunu belli eden escinsel görmüyoum diye sasirmistim ilk geldigimde, escinseli gectim hetero ciftler bile ancak cocuklari varsa - ki en az 3 cocuk politikasi burada son hiz, cocuklarin arasinda da maksimum 2 yas olacak ki o damizlik olarak görev bulan kadinlar islerinin hakkini versinler, ne de olsa üstün irk, falan- o zaman ksin bunlar cift diyebiliyor insan sanki.
Darisi baska baska büyük sehirler gezmenin basina.
Trende dönerken Kanadali bir ciftle ayni kompartimani paylastik, lisansi bitirmisler ve 3 hafta arada zamanlari varmis, avrupayi gezmeye gelmisler. Bir gün biz de böyle seyler yapabilecek miyiz? Ne lisansi, ne masteri bitirdigimde kafami kasiyacak vaktim olmadi benim, hatta milelt kutlar falan, ben lanet olsun bu da bitti sonunda modundaydim. Gerci o genel hayatla olan kavgamdan kaynaklaniyor olabilir. Neyse, belki doktoradan sonra olur böyle bir rahatlama hisleri.