30 Ağustos 2010 Pazartesi

sing for absolution

tezle ilgili yeni bir algoritma denedim, (daha) başarılı oldu. Şimdi bu algortimanın inceliklerini öğrenmeli, dökümantasyon yapmalı, tüm parametreler için uygulamalıyım falan da filan. Üff...

29 Ağustos 2010 Pazar

hadi hep birlikte saçmasapan insanları hayattan ban etmece oynayalım

o değil de lie to me güzel dizi

ne de güzel çalıyor radyo eksen

sıcak ama bol rüzgarlı bir pazar bugün (şimdi yapma ya bilmiyorduk gibi nidalar yükselebilir tabii, yazarın makbulü az ama öz yazandır, ama yazar olduğumu kim söyledi ki?). Ben de balkona konuşlanmış bulunmaktayım. Kahvem, laptopum, laptop masam, kçıma batmasın diye minderlerle bezediğim sandalyem, ayağımınaltına koyduğum tabure üstü minderim, kulağımda kulaklık, karşımda ikinci köprü... Oh mis, değmeyin keyfime. "Dream on-Aerosmith" dinlemekteydim Eksen'den. Bu kadar keyif neyime, tezle uğraşmam gerekiyor, orası ayrı. Yalvar yakar verilerin bir kısmını daha elde ettim, bakalım işime yarayacak mı? Ayrılmaz parçam olan kolumdaki egema kardeş azıttı yine. Elbet bir gün o da pes edecek.
Dün E. ile ona Kadıköy'de ev aradık biraz. İş buldu kendisi, bayramdan sonra başlamayı planlıyor. Aynı dönemde aynı bölümü bilitrdiğimizden, ben de akademik hayat diye dellenmeseydim alabileceğim maaşları öğreniyorum arada:) Pişmanlık değil de parasızlığın can sıkıcı yüzü diyelim.Misal, eylül ayının sonunu finansal açıdan batmadan getirebilir miyim? Hadi bakalım yeni bir "challenge" beni bekliyor :)
Neyse, Kadıköy güzel yer, bir de Maslak'a çok uzak olmasa. Oturduğum semti sevmesem de okula yakınılığını ve şu ferah balkonumu seviyorum. İdare edivereyim işte, bir yıldan daha kısa bir süre içinde gitmek üzerine büyük umutlarım var.

Procrastination: dizi mi izlemeli tezle mi uğraşmalı? Arayol: Bu bilgisayara weka kurulur (laptopta hiç "çalış"madığım için bir bilgisayar mühendisine ait olduğuna inanmak imkansız, programlamaya v.b dair hiç bir şey kurulu değil. Şimdi matlab falan kurmakla uğraşamayacağımdan weka kurulur). Sonra, data düzenlenir ve çalıştırılır. Sonuçlar umut vericiyse abstract yazılır, hocaya mail atılır. Matlab ya da Visual C++ 6.0 kurulur, kod yazılır. paper'ın methods kısmı yazılır. Kod hocaya gösterilebilecek hale getirilir. bilmemkaç yaşında bilgisayar özürlüsü bir doktorun da anlayabileceği hale getirilmeye çalışılır.Tüm bunlar 2 gün içinde yapılırken dellenmemek için arada sık sık dizi izlenir. Hadi bakalım.
Şu anda Kings of Leon-Sex on Fire çalmakta. Yıl yıl radyo eksen seçkileri hazırlayabilecek kıvamdayım sanırım :) Yıl yıl olmasa da kendi açımdan ev ev sınıflayabilirim eksenin dönemsel hitlerini.

26 Ağustos 2010 Perşembe

çok mutlu olunca araştırma maraştırma yapamayan, kod falan yazamayan insan

evet benim :)
Kolay mutlu olup zor tatmin olurum. Yeni bir yöntem denemek gerek tez için ,bir an önce deneyip danışmana götürmek, abstract submission için kendisini ikna etmek gerek :)

Labdaki İranlı arkadaşımız A., dün bana epey yardım etti hangi algoritmalarla uğraşmam gerektiği konusunda. Şimdi ADD mizi bir kenara bırakıp dün başladığımız makaleyi bitirmeli ve söylediği yöntemleri içeren kitaplık var mı C++ için/ ya da toolbox var mı matlab için araştırmalıyız. Hadi bakalım :)

and the time that i will suffer less, its when i never have to wait*

Salı günü benim doğumgünümdü, eşşek kadar olduk artık, 26. AB içinde interrail yaparken "yetişkin" bileti almak zorunda alınacak yaşa geldim (tek derdim bu olsun, di mi) Sanki phd. falan yapan öğrencilerine çok para veren bir ülkeymişiz ve sanki süper demiryolu ulaşımımız varmış gibi TCDD de aynı uygulamaya geçti, buradan esefle kınıyorum kendilerini.
Ben salı günü ne yaptım? Bütün günümü labda geçirip akşam da eve gittim, giderken d.i.a.'dan dondurulmuş pizza, kola ve algidadondurmapastası aldım. Ve eve gidip dizi izledim, tek başıma. Çok pathetic, değil mi? 26 yaşında yalnız ve genç kadın, tek başına geçirdiği doğumgününde romantik komedi izler klişesi gibi böyle? Peki ben ne izledim, battlestar galactica :) Haha, bozdum bozdum :)
Sonunda gitmek istediğim konferans için mail attım, olmayan paramın bir kısmını da oraya kayıt olmak için harcayacağım.  Pasaport çıkartmak için babamdan para istedim, yeterince utanç vericiydi. Neydi, "okuduğun paper'ın arkadasında bu ayın sonunu nasıl getireceğini hesaplıyorsan bilim yapamazsın". Valla öyle.
Bu postu yazarken mailime cevap geldi, mutluluk verici haberler var :) Twist and shout'a döndü birden arkaplan şarkısı :D
Ben aslında başka bir şey anlatacaktım. Dün Cevahir'de B. ile buluşacaktık, ben biraz erken o biraz geç gelince ben beklemiş oldum. Kendimi Y.K.M. 'de sivri topuklu, altı kırmızı stilettolar bakarken buldum. ısırganotu, yaş 26, çantada functional neuroanatomy kitabı, 'kadın' olduğunu anımsayıp nerede giyebileceğini bile bilmediği stilettoları beğeniyor. Gülünç geldi, ne tarafıma sokup nerede giyeceksem onları :)
bir yandan da Dario Fo okumakta ama 26 yaşındaki mühendis hanımkızımız :D
Her şeyi yapmak isteyen ve buna biyolojik açıklama bulmaktan da geri kalmayan(bkz. ADD/ADHD) isirganotu, kurtulmak için gün saydığı araştırma labından/ "kübik"inden yazdı. Tahmini şafak: 100 iş günü

Afferim bana :)

 Size "It's the final countdown" söyleyeceğim günler (umarım) yakındır a dostlar.

*wandering star-portishead

20 Ağustos 2010 Cuma

all along the watchtower

Tez demek hayatın gittikçe phdcomics'e daha çok benzemesi demek, değil mi? Sınıflandırma yapmam gereken problemimde (evet, koskoca bir hastalığı bir 'problem'e indirmek gibi bir ayrıcalığa sahiptirler 'bilgisayarcı'lar) yeni parametre eklediğimde tahmin oranının artacağına düşmesi beni şaşırtmamalıydı. Bu kadar parametreyi kçıma sokamayacağıma göre, kullanmanın bir yolunu bulmalı mıyım? Evet. zannedersem parametreleri çarpıp bölecek, otomatik olarak onları sevecek(!) bir doğadan esinlenen algoritma kullanıp optimum parametre setini hesaplamak gerek.
Bir yandan da proje, aman proje, canım proje. hala uyumadan önce çözümleri bulabiliyor olmak gayet başarılı bir şekilde idare ediyor beni. daha fazla matematik öğrenmek gerek. Medical Imaging demek matematik demek, ben son iki yılda en çok bunu öğrendim.
B. akıl sağlığımdan endişe duymaya başladığını söyledi. tamam, biraz takıntılı olabilirim, stres sebebiyle takıntılarım artmış olabilir, simetri takıntım sinir bozucu boyutlara ulaşmış olabilir mesela ama, bence kimseye bir zararı yok. 
Burada ortam tabii ki çok sıkıcı, aslında konservatif insanların flörtleşme yaşının 5 olmasını gözlemliyorum misal bu aralar. Evrimsel psikoloji açısından bakarsak zevkli. Davranışsal olarak primatlara ne kadar benzediğimizi bilse bu homo sapiensler, ne kadar hayal kırıklığına uğrarlar acaba?
Bu aralar çok bir şeyler okuyamıyorum. "Expendables" izledim. tabii ki sanatsal olarak hiç bir anlamı yok ama adamlar çekerken eğlenmişler.Onun haricinde "Seinfeld" izliyorum, eğleniyorum. dün labda kod koştururken Battlestar Galactica izlemeye başladım. evet biliyorum, bilimkurgusever biri olarak şimdiye kadar izlememiş olmam hata falan fıstık. Siz de bu arada "firefly" izleyin madem.
Bir de "The Human Brain Introduction to Its Functional Anatomy" diye bir kitap buldum kütüphanede, boş zamanlarımda onu kurcalıyorum. Ben de fMRI istiyorum, olmaz mı?
Vee, insanlık için küçük, kendim için büyük bir adım attım. Toefl için tarih aldım. Zannedersem uzun zamandır ertelediğim bu işi hallederek gitmeye dair ilk adımımı atmış oldum :)
Eğer şu anda draftlarını hazırladığımız makale herhangi bir yerde çıkarsa gitmek konusunda şansımı bariz bir şekilde katlamış olurum. Hadi bakalım.
Haftasonu İzmir'e ve Ayvalık'a gittim. Eğlenceliydi, denize girdim, saçlarımı kestirdim. Sonunda pes edip yine kısa kestirdim saçlarımı, hayat böyle geçmez diye. Her sabah duştan sonra kurutmadan sokağa çıktığımdan, kısa olunca en azından laba gelene kadar kuruyor.
8 yaşındaki yeğenim bana geçen hafta "teyze, sen bilim kadını mısın?" diye sordu.  Şimdi 8 yaşında bir çocuğun bilim KADINI lafını kullanmakta olmasına dikkatinizi çekerim. "ben büyüyünce bilimkadını olmak istiyorum, ama hangi konuda çalışacağıma daha karar veremedim. Hepsini istiyorum" dedi.Ben de kendisine henüz bilim kadını olmadığımı, ama araştırma yaptığımı anlattım.  "Sen olunca bana çalıştığın konuyu anlatır mısın? Ben de karar vereyim." gibi bir şeyler dedi. Şaşkınlıkla biraz tezimden bahsettim kendisine. Bence sosyal bilimlerde çok başarılı bir BİLİM KADINI olur kendisi. Beni neredeyse her konuşmamızda şaşırtıyor.

11 Ağustos 2010 Çarşamba

Pavlov's Dog

Daft Punk dinliyorum. Artık bilinçaltıma ne şeyettiysem, Daft Punk dinleyince aklıma "Do Androids Dream of Electric Sheeps?" (bkz. Philip K. Dick, bilmeyenler için Blade Runner 'ın senaryosu bu kitaptan uyarlanmıştır) geliyor. sanırım o kitabı okurken sürekli olarak Daft Punk'ın şu anda dinlediğim albümünü dinlemişim.
Kafamda yazacak çok şey var(dı) ama üşeniyorum işte. Bir yerden başlayalım mı? Başlayalım.
Öncelikle sıkılıyorum. İki gündür yine background noise tadındaki başağrım başladı. Uyurken geçmiş, laba geçince tekrar başladı.
H. ile arada müze geziyoruz ya, geçen haftasonu Kariye Müzesine gittik. Kariye ve mozaikler hakkında ahkam kesecek değilim burada, ama insan gözlemlerimi paylaşabilirim sanırım. Gayet sıradışı bir güvenlik görevlisi gördük misal. Zayıf, uzun boylu, bıyıklı bir amcacağız. 70'lerin solcuları tipinde bir müze güvenliği. "Oo müze kartımız var" diye karşıladı bizi. Mutlu oldu ya, müze kartımız var diye. İçeride de H. "ben böyle hiçbir şey anlamıyorum, broşür istiyorum" dedi. 4 güvenliğe falan sorduktan sonra çıkış kapısının yanındaki posta kutusunda saklanan broşürlere ulaşabildik. Sanırım bizden başka pek isteyen olmuyor. biz bu kadar aranınca bir güvenlik görevlisi gelip biraz anlattı bize, rehberlik yaptı bir nevi. Oradan çıktık. Bir harita satın aldık :) Tekfur sarayına gittik ama hiç girilebilecek kıvamda durmuyordu, belki de biz beceremedik? Aralardan dolana dolana sahile indik. Film kareleri tadında yerler.İstanbul'da beki de ilk kez asma çardak gördüm,kahvehane olarak kullanılan. Eski İstanbul tabir edilen yeri insanları daha kendi halinde olduğu için, daha Anadolu'ya benzediği için seviyorum sanırım. Sahilde piknik yapanlara bok atarken bir anda kendimizi çimenlere yayılmış, termosta getirdiğimiz kahveyi içip yanımızda getirdiğimiz bisküvileri yerken bulduk. Kanımızda var sanırım, piknik kültürü :) Sonra Karaköy'e geçip İstiklal'e yürüdük ve sahafları gezdik. Çok garip bir sınır var o noktada, bir anda kendimi koleksiyon yaparken bulabilirim. Sanırım bu yüzden sürekli olarak bir şeyleri ayıklayıp atıyorum. Obsesif Kompulsif misali yani.
Önümüzdeki haftasonu İzmir'e gideceğim. Her kadın gibi hayata karşı olan sıkkınlığımı saçlarımı kestirerek gidermeye çalışacağım.Pazar günü de Ayvalığa geçip denize girmeyi planlıyorum, bir aksilik çıkmazsa.
Bu arada aslında başka bir yazının konusu ama başlamışken devam edeyim. Repo Men'i izledim. Bence çok başarılı bir film.  Eğer Cyberpunksever iseniz beğeneceğiniz, "cyberpunk mı o da ne" modunda iseniz "ne var canım sıradan bir aksiyon filmi" diyebileceğiniz bir film bence. Özellikle o distopik kısmı güzel vermişler, bence filmin tek kusuru anlaşılır olması için sonunda olan biteni önceden çok çaktırmışlar. Son zamanlarda bilimkurgu açlığımı iyi doyuran filmlerden oldu. Ha bu arada, polemik yaratmak istemem ama bence Inception abartılıyor. Inception!ın harika olduğunu düşünen bir kaç kişiye "Existenz" dedim ama izlemiş birilerine pek denk gelemedim. İzlemiş olanlar da zaten filmin abartıldığı konusunda hem fikir oluyor. görsel efektler iyiydi. Konu da iyiydi ama pek bilimkurgu tadında işlenmemişti misal. kafa karıştıran her şey güzel değildir sözü bu film için geçerli bence.
Öyle işte. Ben başağrısı, proje ve tez üçgenime geri dönmek sitiyorum izninizle.