28 Temmuz 2010 Çarşamba

It’s the same old S.O.S. But with brand new broken fortunes

Çalıştığım her iki konu da (tezim ve proje) 'bakir' konularmış. Bilimsel konuşmada 'bakir' konu = yaptığımız her şeyi paper haline getirebiliriz demek. Bilgisayardaki hocam tezim için şimdiye kadar yaptığım şeylerden yayın çıkabileceğini söyledi. Bazen kendimi fazla hafife alıyorum sanırım.
Keyifsizim, çalışma ortamım oldukça keyifsiz. Bu aralar herkes bir gergin. tez danışmanım toplantıda bir kızı ağlattı.Becerdi yani. Daha başka bir sürü şey...
Benim işten çıkınca stres atacak bir şeylere ihtiyacım var. Eskiden böyle yeni yeni 'hobiler' salladıklarında gülerdim ama çok iyi anlıyorum. Dün bir kez daha şişme boks eldivenlerinden istedim.
Haftasonu hayvan gibi yürüdüm.Cumartesi sabahı altı buçukta uyanıp uykusu kaçan ve kendisini sokaklara vuran insan. Sonra B. ile Sultanahmeti gezdik. Beyazıt'a yürüdük, Gülhane parkında yürüdük, Topkapı sarayının bahçesinde manzara izledik. İstiklal'e geçtik, bir kaç kitapçı dolaştık.
Gittikçe daha fazla çalışmam gerekecek sanırım. Projenin raporunu yazmak gerek, tez için bir sürü evrak işi var yine. Uykum var, okumak istediklerim var.
Kitap atölyesi tadında bir gruba katıldım. Dini inançların tarihini inceliyoruz. Eğlenceli ve öğretici bir çalışma olabilir :)
Kod koştururken blog yazarak değerlendirdiğim şu zaman aralığında diyorum ki, lütfen artık anlamlı sonuçlar elde edeyim.Anlamlı olsun da artık sıkıcı kısım olan rapor yazmaya geçeyim.
Morrissey dinliyorum ve Fulya'daki ev(ler)imi özlüyorum.Başlık da zaten life is a pigsty'den.
Korkuyu Beklerken'den geçen yazımda yapmaya çalıştığım alıntı tam olarak şöyleydi:
"...Acaba iyi bir şey olacak mı? Hayır, dedim kendime. İyi şeyler birdenbire olur; bu kadar bekletmez insanı. Sürüncemede kalan heyecanlardan ancak kötü şeyler çıkar. Ya da hiç bir şey çıkmaz..."
Oğuz Atay demişken, bir kez daha "Bat dünya bat" diyerek bitirmek istiyorum yazımı.

Hiç yorum yok: