26 Mayıs 2010 Çarşamba

you have killed me*

Götümden proje sallıyorum ya hani, Cuma'ya da teslimi var, tabii ki çok sıkıldım. Yine bir şeyler okuyasım, kaçasım, gidesim geldi. Para biriktirebilirsem gerçekten gap year (hadi yıl fazla olur, gap time diyelim) iyi gelebilir. Belki şu her şeyden kaçma hissimden kurtulurum.
Neyse işte, Roll'un 100. sayı posterini internette bulur muyum diye arıyordum. Evde asılı durması yetmedi, burada oturdukça içime sıkıntılar veren çakma kübikime de asmak istedim. Belki biraz neşelenirim diye. Sonra bir yandan da Morrissey dinliyordum. Sonra alakasız bir şekilde edebiyat kulübümüzüm mail grubundaki eski maillere göz gezdirmeye karar verdim.
Çok özlüyorum eski günleri, bok gibi bir evde duyduğum entellektüel heyecanları(bak seen!)... Şu anda aynı insanlarla süper keyif yapılabilecek bir evde oturuyorum.
Ya yaa.
* Başlık Morrissey'in aynı addaki şarkısına atıftır.

25 Mayıs 2010 Salı

Let the good times roll

Yeni evimde oturmuşum köprüye karşı, elimde kahvem,yanımda bonibon (P harfi çıktı ve ben yine bonibon kapağı biriktirmeye karar verdim), önümde laptop,internetim üst kat komşum Aydın'dan(şimdilik), fonda Jimi Hendrix çalıyorken, daha ne isterim? Yetmez diyorsanız ben şu anda buna gülmekteyim :)

Deney sensin tasarımı da sana...

Şimdi almakta olduğum ismilazımdeğil ders için Panik Atak konusunda bir deney tasarımı hazırlamam gerekiyor. Okumak durumunda olduğum makaleler hayvan deneyi denen eziyetleri içeriyor. Yazmak durumunda olduğum proje de böyle olacak sanırım. Bu yüzden sinirim bozuk. 3 gün daha sabredip, ilkelerime ters düşen bir proje vereceğim sanırım. Kendiyle çelişen insan oldum ama fare yerine insan denen HAYVAN'ı denek olarak kullanmak için elimden geleni ardıma koymayacağım. bugün fMRI ve PET ile yapılmış bir kaç çalışma gördüm, belki böyle bir deney tasarımı gerçekleştirmeyi becerebilirim.

17 Mayıs 2010 Pazartesi

A series of unfortunate events

Taşındım. Hani her şey iyi gidiyor demiştim ya, dün İ.k.e.a.'da yediğim İsveç köftelerden (ya da üzerine bol miktarda aldığım sostan) zehirlendim galiba. Kaldırıma kusan ben, böylece acaip sinir olduğu bir eylemi daha gerçekleştirmiş oldum. Telefonda konuşurken kusmaya başladım desem sanırım durumun ne kadar kötü olduğunu anlatmış olurum.
Evimde internet olmamasından dolayı bu gece çok sıkılacağıma eminim sanki. Bir ara gidip internetimi de açtırayım. Hayır midem bu kadar kötü olmasa kendi başıma bir house warming yapıp köprüye karşı içmek istiyordum ama napalım.
Bir de salak emlakçıyla tartıştık biraz, kavga etmeden anahtarı verip kontratımı almak istiyorum. bir de bugün passiflora içmedim, hani benim passifloram?
Param bitmiş farkında değilim, ona da ayrı sinir oldum. Yeni evin doğalgazını açtırmadım daha, kettle'da su ısıtıp öyle duş alıyorum. Eski evin internetini kapattırdım ama doğalgaz ve elektrik duruyor, one step at a time değil mi? Hepsi hallolacak, sakin.
Güzel müzikler dinliyorum neyse ki, bir de bugün tez danışmanımdan yine azar işitecektim ama yanına gitmemek için sebebim oldu :)
Oldukça halsizim, hala pek bir şey yiyemiyorum. Bir yerlerde düşüp bayılmadan bugünü (ya da bu halsizliği) atlatırsam çok mutlu oluciim.
Beckett sergisi çok kötüydü bu arada, salak ben neler beklediysem artık. Sadece wikipedia'da bile bulunabilecek bilgiler içeren afişlerden oluşuyordu.
Böyle işte, dün cep telefonumu modem olarak kullanabileceğimi öğrendiğimde sevindim ama altyazı indirmek için 18 liralık kontor harcamak koydu açıkçası. Puff...

13 Mayıs 2010 Perşembe

Just because I'm losing doesn't mean I am lost

Evet bebek, iyi şeyler de olabiliyor sanki? Reşitpaşa'daki evi tuttum. Bugün İski'deki sevgili memurlar acıdılar sanırım, epey yardımcı oldular. Haftasonu taşınmayı planlamaktayım.
Sonra da İkea evimizin her şeyi...
eğer yetişebilirsem az sonra gidip Beckett sergisi gezeceğim. Bu arada küçük bir sır, Murphy beni Godot'yu beklerken'den daha çok etkilemiştir her zaman. Hatta dur bakiim, bir daha okuyayım. "Kendine ait bir oda"yı bitirdim, "Pornografi" okuyorum bu aralar.

7 Mayıs 2010 Cuma

9985

İş çok sıkıcı, çalışma ortamım da... Labda ağlamaya başladığında iyi misin bile demeyen insanlar sürüsüyle çalışıyorum. Ha sorsan farketmemişlerdir, ki bence bu daha büyük sıçar.
Ev arıyorum, muhtemelen bulur bulmaz taşınacağım. Yine düştük yollara modunda. O kadar bıkkınım ki, dekorasyon merakımı bile şimdilik kaybettim. (dekorasyona karşı aseksüel oldum)
Bakalım ya, değişiklik iyi gelir düye bir umudum var. Tek isteğim kaçmak ama kaçamayacağım sorumluluklar bunlar, birlikte yaşamayı öğrenmeliyim. Misal bugün her iki hocamdan da ayar yiyeceğim muhtemelen. Son bir hafta içinde etrafımdaki pek çok insandan güzel kazıklar yedim. Takıldığım tüm çevre değişiverdi. Hayat güzel... Kedilerim var benim. Çok akıllı biri, ötekisi de çok şirin. Öyle akıllı ki guru, poposundaki enfeksiyonu temizletmek için önüme yatıyor, ben pansuman yaparken gurlaya gurlaya kendini yalıyor, sanki yalayarak o temizliyormuş gibi oyun oynuyor. Ya yaa...

boobquake

Boobquake sayesinde kendisini tanıma fırsatı bulduğum Jen'in blogunu şiddetle(!) tavsiye ediyorum.

hıdrellez falan filan

Artık Ahırkapı Hıdrellez Şenliklerinin adı Ahırkapı Şebeklikleri olarak falan değiştirilmeli bence. Ayrıca hayır Radikal, bu yılki Ahırkapı şenlikleri şahane falan değildi. Hayatında hıdrelllez nedir bilmemiş insanların bir şeylerin içine sıçması, tüm İstanbul'u bir Unifest haline getirme çabasıydı. Sevgili Mimar Sinanlı kızlar, ah şekerim bu da bizim geleneğimiz triplerinizi yiyen var mıdır bilmiyorum ama hayır, o bol etekler altına converse'lerle, kafanıza bağladığınız, Mavi Jeans'ten alınmış yazmadan bozma fular/şallarla şirin gözükmüyorsunuz.
Bilmeyenlere söyleyelim, Hıdrellez sadece Çingenelerin / Romanların (kendilerine çingene denmesinden hazzetmezler genellikle) kutladığı bir olay değildir. bilmeyenlere okuma ödevi olarak Yaşar Kemal'in Binboğalar Efsanesi'ni vermeyi bir borç bilirim.
İzmir'de büyümüş bir insan olarak, hıdrellezlerde İzmir'e gidememek (dersler vs.) en sinir olduğum şeylerden biridir. Evet, çocukken annelerden ateş yakma izni koparmak için yaptıklarımızı da çok net hatırlıyorum, o annelerin gül ağacına beşik bağlayıp çocuk dilemelerini de, ağaç dibinde taşlardan ev yapmayı da, sahile çıkıp dilek dilemeyi de, ateşten atlarken yanmamak için korkmayı da...Hıdrellezi izleyen pazar günü toplaşıp pikniğe gitmek de adettendir, sanırım çayırbaşı hıdrellez diye bir oluşum başlatmışlar, onun da içine edecekler.
Bir yazımda daha nefretimi kustuktan sonra diyorum ki, kurcalamayın, bozarsınız. İzmir faşizanlığı yapmak değil amacım ama ben İstanbul kadar da görgüsüz bir şehir görmedim.